Bu kelimelerle tam 1993 yılında tanıştım. Hayır, Teksas’ta kürtaj filan yaptırmaya kalkışmamıştım tabi ki. 1989 yapımı ‘Listen to Me’ filminin kiraladığımız beta kasetini 25 kez falan izlemiştim sadece. Filmden o kadar etkilenmiştim ki okulda dönem ödevi olarak filmin konusu olan kürtaj haklarını seçmiştim. Film üniversitede münazara takımlarının rekabetini konu alıyordu ve münazara konusu da -bildiniz- kürtajdı. Defalarca tartışma sahnelerini izleyerek ödevimi bazen kelime kelime kopyaladığım oluyordu. Fakat bir kelime vardı ki içinden çıkamıyordum. “Rovörsıswey” şeklinde kulağıma gelen ama aslında ikisi özel isim, toplam üç kelimeden oluşan sözcüğü asla deşifre edemiyordum ne de olsa başvurabileceğim ne internet ne de böyle bir bilgiyi içeren ansiklopedi vardı evimde.
‘Listen to Me’ filminin ergen sayılabilecek yaştaki Celine Dion’ın aynı isimli şarkısıyla bitmesi dışında büyük bir başarısı yoktu; hele de filmin sonunda başrollerin kürtaj karşıtı duruşlarının kazandığını düşünürsek.
Kupayı kazandıran replik, kadınların seçim hakkı yerine ahlaki değerlere vurgu yapmaya başlasak gibi bir şeydi. 15 yaşındaki kendini bilmez ben de dönem ödevinde neredeyse intihal denecek kadar kopyalama yaptığım için kürtaj yasağını savunmuştum. Bugün iki çocuk annesi, kendini bilen Selin elbette birinin bana “Kürtaj olamazsın!” diyebileceğini hayal bile etmek istemiyor.
Gel gelelim Evrenin Sırları köşemde neden bu konuyu ele aldığıma. Tabi ki kürtaj yasağına ayırdığımız Şalom arka sayfasında tam bir bütünlük ve uyum yaratmak için değil. (Biraz öyle) Gündemi yakalayıp okunmayı arttırma çabası da değil (Biraz öyle). Tabi ki konuya bilimsel yaklaşabilmek için. Çünkü garip bir şekilde sağlık konusuna siyasi ve dini olarak yaklaşmak dururken kimse bilimsel yaklaşmıyor.
Öncelikle kürtaja karşı olan kesimin diline doladığı ‘kürtajın kadının ruh sağlığına zarar verdiği’ söylemine odaklanalım. San Francisco California Üniversitesinde yapılan bir çalışma bunun tam tersinin doğru olduğunu gösterdi. Kürtaj olmak isteyen, ekonomik durumları benzer bin kadar kadın beş sene boyunca takibe alındı. 21 değişik eyaletten olan bu kadınların bazısı kürtaj olabildi bazısı ise hamilelik sürelerinde izin verilen eşiği geçtikleri için kürtaj olamadı. Kürtaj olan kadınların yüzde 97’si rahatladıklarını söylerken seneler geçtikten sonra bile ruh sağlıklarında bir olumsuzluk yaşamadıklarını belirtti. Kürtaj olmayanların demeçlerine bakıldığında ise ruh sağlıklarında bir düşüş ve yüksek anksiyete yaşadıkları ortaya çıktı. Finansal durumlarına bakıldığında ise kürtaj olmayanların olanlara göre daha fakir, işsiz ve devlet yardımı aldıkları görüldü. Bir başka istatistiğe bakıldığında ise en katı kürtaj yasakları olan eyaletlerde sosyal ve sağlık hizmetlerinde eşitsizliğin ve gebelikte anne ölümlerinin en üst safhada olduğu görülüyor. Asıl kürtaj yaptıramamak kadına zarar veriyor.
Bir de kürtajla canlı bir birey öldürüldüğü konusu var. Bu kısma bilimsel yönden nasıl yaklaşılır bilemiyorum çünkü bu bir tanımlama işi. Doğrudur fetüs canlıdır, fakat annenin bedeninden bağımsız, ahlaki ve hukuki haklara sahip bir kişi değildir. Sezgisi veya bilinci yoktur. Kürtaj karşıtları fetüsün kişi olabilme potansiyeline vurgu yapıyor.
Diğer bir perspektif ise insan biyolojisi. Gebeliğin sonlandırılmasına konulan sınır her insanın yaşayabileceği komplikasyon farklı olacağından anlamsız kalıyor. Teksas’ta kürtajın fetüsün kalp atışı duyulduktan sonra yapılmasını engelleyen bir yasa var mesela. Gelin o hamileliğin altıncı haftasında duyulan o kalp atışı neymiş bir bakalım. Kalp atışı insanın kalp kapakçıklarının açılıp kapanırken çıkardığı sestir. Altı haftalık gebelikte henüz bu kapakçıklar oluşmamıştır. Duyulan, birkaç hücrenin bir araya geldikten sonra aralarındaki elektrik akımının, ultrason makinesinin dönüştürdüğü sesidir. Ortada kesinlikle işlev gören bir kalp ya da kapakçığı yoktur. Olamaz da. Zaten altıncı haftada bu hücre grubunun adı fetüs değil embriyodur. Aslında ancak sekizinci haftadan sonra fetüs büyüklüğüne gelen hücre grubu biraz daha insan formuna benzediği için, yani bilerek insanlara “Canlı öldürüyorsunuz” demek için, embriyo yerine fetüs kelimesi seçilmiştir. Bu arada onuncu haftasında doppler ile fetüsün kalp atışı gerçekten duyulabilir. Ancak çok önemli bir ayrıntı: Kalp sesini duymak hiçbir şekilde bir gebeliğin yaşayan bir bebek ortaya çıkaracağının garantisini vermez. Kalp atışı gereklidir ama yeterli bir kriter değildir. Birçok kadın onuncu haftayı geçtikten sonra düşük yapıyor.
Teksas’ın yürürlüğe soktuğu ve onlarca eyalette yasa olarak kabul gören bu ‘Kalp Atışı Yasası’na göre kadınların hamile olduklarını anlamak için çok kısa bir süreleri var. Regli yalnızca 1-2 hafta geciken kadınlar bunu düzensiz regl döngülerine, strese, hava değişimine bağlayabilir. Test yapıp doktora gidene kadar söz konusu ses duyulur bile. Belli ki bu yasa kürtajı hepten yasaklamayla aynı kapıya çıkıyor.
Şimdi tam anlamıyla hakim olduğumu ve doğru yazabildiğim Roe v Wade yasasının iptali ile zaten kaç haftada olunursa olunsun birçok eyalette kürtaj yapılamayacak. Geçmiş olsun sözde özgürlükler ülkesi ABD.