Bu yaz kızımla baş başa Çeşme’ye tatile gitmeye karar verdim. Eşimle konuşurken “Başıma ne gelebilir ki? Bir İzmirli olarak, memlekete gidiyorum, herkes tanıdık” dedim ve böylece İstanbul’dan Çeşme’ye gitme kararımız alındı.
Çeşme’ye doğru çıkılan uzun bir yolculuk sonrası eve vardığımızda, 3 yaşındaki kızımla valizleri açıp, yerleşmeye başladık. Bizim evde yerleşme şöyleydi: Ben eşyaları çıkarıp katlayıp dolaba koyuyorum, kızım da -son okuduğu David Bowie kitabından etkilenmiş olacak- David Bowie olmak için katladığım kıyafetleri dolaptan çıkarıp yere atıyordu. Dışardan ana-kız çok çalışıyor gibi görünsek de üç yanlış bir doğruyu götürür hesabı, nette hiçbir şey yapılmıyordu.
Bu arada son haftalarda evimizde David Bowie olmak, ciddiye alınan bir iş olmuştu. Öncelikle kızım sabah kalkar kalkmaz bana kitabında gördüğü, gözünü ve yüzünün yarısını kapatacak şekilde Bowie’nin imzası olan şimşek makyajını yaptırıyor ve o makyajla denize gidiyorduk. Bazen gece yatarken makyajını sildirmemekte ısrarcı oluyordu.
Yine böyle bir akşam çok sevgili kızım makyajını sildirmek istemedi ve “Anne korsanlardan korudum bizi, kapıyı kapattım” diye bir şeyler sayıklayarak uykuya daldı. Ben de sabah bizi bekleyeceklerden habersiz, korsanları sorgulamadan onunla birlikte uyuyakaldım.
Ertesi gün, sabah 6 gibi uyandığımda, yüzümü yıkamak için tuvalete yöneldim. Kapalı kapıyı açmak istedim ancak tuvalet kapısı açılmıyordu. Kapıyı uzun süre zorladım ve inkar, üzüntü ve kabul etme süreçlerinden geçerek pes ettim; kapı içerden kitliydi. Annesinin kapıyla kavga ettiğini duyup, uykusundan David Bowie makyajıyla uyanan çok sevgili kızım gözlerini ovuşturarak yanıma geldi ve müjdeyi verdi “Anne ben kilitledim o kapıyı, korsanlar gelmesin diye.”
“Hangi korsan? Ne korsanı? Tuvaletle ne alaka, niye kilitledin?” diye kızımı soru yağmuruna tutup bir yandan kapıya omuz atarken kızım sihirli kelimeleri söyleyiverdi: “Anneeee tuvaletim geldi.”
O sırada fark ettim. Tuvaleti kullanılamayan stüdyo bir dairedeydik, kızımın tuvaleti vardı ve sabah 6’ydı.
“Hangisi geldi?” diye teknik bir soru sorarak vakit kazanmaya çalıştım. “Büyük mü, küçük mü?”
Kızım gülerek, gururla kendinden emin bir şekilde cevapladı: “İkisi de!” Daha kaşlarımı bile kaldırmadan bir de ekledi: “Anne çabuk, çok var!”
O sırada beynimin bütün loplarını çalıştırmaya başladım. Aklıma eski çağlardaki tuvalet çözümleri geliyordu ama doğal gübreleme yapacağımız bir bahçemiz maalesef yoktu. Bu işe feda edilebilir kap kaçak ise yazlık evde eksikti. Komşularla da bu saatte kapılarını çalacak kadar samimiyetim pek yoktu. Sabahın o saatinde gözlerimle matrix gibi evi tarayarak çözüm arıyordum ki bir anda aklıma geldi: Arabamın bagajında çocuk için acil durum lazımlığı vardı!
Hemen pijamayla parktaki arabaya koştum. Kızım da ardımdan balkondan komşuları uyandıracak şekilde şöyle bağırdı; “Anne çabuuuk tutamıycam! ”
Bilen bilir, alışveriş merkezlerinde, sinemalarda görmüşsünüzdir ebeveynlerin çocuklarının tuvaleti geldiğinde sergilediği ‘tuvalet deparı’ vardır. Usain Bolt, Michael Johnson halt etmiştir. Yetişememe durumunda kabus yaşanacağı bilindiğinden anne babalar hedefe kilitli bir şekilde tuvalete koşarlar. Ben de işte tam o meşhur koşulardan birini arabama doğru pijama terlikle yapıyordum.
Nasıl uçtum, nasıl aldım bilmiyorum ama altın madalyalık deparım sonrası arabadan kaptığım lazımlık imdadımıza yetişti. Çilingir ise imdadımıza pek hızlı yetişmeyecekti. Kendisi öğleden sonra gelecekti. Kızım mutlu mesut oyuncaklarıyla oynarken, beni bekleyen ikinci sorun olduğunu fark ettim. “Ben bu lazımlığı ve içindeki pek hoş kokulu olmayan şeyleri ne yapacaktım?”
Bu sefer parkta, bahçede ellerinde poşetlerle dolaşan köpek sahipleri aklıma geldi. Sonuçta durumumuz benzerdi. Hemen en kokulusundan dev bir çöp poşeti buldum; dolu lazımlığı içine koyup, poşetin ağzını iyice bağladım. Sonra neden bilmiyorum, çöpe sardığım lazımlığı dolaplarda bulduğum gümüş tepsi üzerine koydum. Sabahtan beri hiç bir şey mantıklı ilerlemediği için tepsi kararım da sırıtmıyordu. Galiba o esnada komşuya tepside insan dışkısı götürsem daha kibar olabilir gibi düşündüm. Ben kibarlığı düşünürken, Çeşme sıcağı bastırdıkça evi yavaş yavaş tuvalet kokusu sarmaya başlamıştı, elimi çabuk tutmalıydım.
Kızımı ve lazımlık koyduğum gümüş tepsimi alıp dışarı çıktım. Komşulardan ses yoktu ama yakınlarda açık bir restoran vardı. Oraya yürümeye karar verdim; ana kız kurbanımızı seçmiştik. Yolda boynum dik, gayet rahat bir şekilde bir tanıdığıma kahvaltıya tepside kek götürüyormuşum gibi yürüyordum. Sonuçta elimde tepsi vardı. Üstelik tepsi gümüştü. Çeşme’de yolda sabah gümüş tepsi üzerinde çöp torbası taşıyan birini görseniz ne aklınıza gelir? “Bu insan kaka taşıyor olabilir mi?” diye düşünmezsiniz değil mi? Ben de düşünmem. Düşünmezdim demek daha doğrusu. Şimdi benim yüzümden siz de Çeşme’de elinde tepsiyle torba taşıyan biri gördüğünüzde ne düşüneceğinizi bilemiyor olabilirsiniz. Ayırt etmek kolay: Çeşme’deki evler eski, altyapı yeterli değil, öyleyse herkes birbirine tepside kaka taşıyor olabilir.
Kurban olarak seçtiğimiz restorana geri dönersek, o sabah ben, kızım ve pek hoş olmayan bir koku rüzgarı içeriye girdik.
Restorandan içeri tepsiyle girmemiz göze batmadı. Tuvaletin içine de gümüş tepsimizle girdik. Sonuçta restoranlarda tepsiyle tuvalet dahil her yere girilir diye düşündüm. Her şey normal gibi davrandığımızdan, kimse bizim şüpheli hareketlerimizi sorgulamadı. Mevzuyu çözdük, oraya kadar taşıdığımız her şeyle restoranın tuvaletinde vedalaşıp sifonu çektik. Kızım sifon çekilirken suyla gidenlerin arkasından el sallamayı unutmadı. Sonuçta gümüş tepside oraya kadar taşımıştık ve ona göre sifonun içindekiler bizimle son bir vedalaşmayı hakkediyordu. (Bu arada sifon ve tuvalet büyük icatmış hakikaten!)
Orada işlerimizi halledip, eve döndük ve kızım heyecan içinde çilingiri beklemeye başladı. Çilingir abi gelince de kendisine bir daha korsancılık oynarken tuvaleti kilitlememe sözü de verdik.
İşte böyle... Kızım artık David Bowie olarak dolaşmıyor. O gün çilingir abinin maymuncukla kilitli kapıda çalışmasından büyülendi. Kendisi ileride büyüyünce çilingir maymunu olacakmış.