Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş tüm hızıyla maalesef sürüyor. Binlerce ölen insan, yerlerinden yurtlarından edilen yüz binlerce insan; dünyanın gözleri önünde yaşanan korkunç dram tüm şiddetiyle sürmeye devam ediyor. Ama bu korkunçluğun ardında yatan en temel neden yine fosil enerji kaynağı savaşları ve para; üstelik küresel ısınmanın tüm risklerine karşın birbirini boğazlamaya devam eden insanlık…
Rüzgar ve güneş enerjisine; yeşil enerji kaynaklarına, sera gazı emisyonunu minimize etmeye yönelen AB ülkelerinin fosil yakıtların ithalatında Rusya Federasyonu’na akıl almaz ölçülerde bağımlı oluşları çelişkinin ve zorunlulukların ana noktası. Bu durum da Rusya Ukrayna Savaşı’nın, Ukrayna halkının yaşadığı felaketler açısından son derece adaletsiz ilerlemesine neden oluyor. Dünyanın önde gelen iklim bilimcileri 2022’nin nisan ayı başlarında, küresel ısınmanın 1,5 santigrat derecenin altında tutulmasının “şimdi ya da asla” noktasına ulaştığı konusunda uyardı. BM'nin Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, yükselen küresel sıcaklıkları bu kilit eşiğin altında tutmak için, ısınma gazlarından kaynaklanan emisyonların on yılın sonuna kadar yarıya indirilmesi gerektiğini bir kez daha doğruladı. Goldman Sachs International'ın başkanı ve Avrupa Komisyonu'nun eski Başkanı Jose Manuel Barroso, 10 Mayıs'ta düzenlenen ‘Ukrayna'daki Çatışma ve Avrupa'nın Temiz Enerji Dönüşümü’ başlıklı bir etkinlikte ifade ettiğim çelişkiyi dillendirerek, “Orta ve uzun vadede herkes fosil yakıtlara ne kadar az bağımlı olursa o kadar iyi olduğu konusunda hemfikir. Önemli olan bunun ne kadar maliyetli olacağıdır. Hatta Ukrayna'daki bu savaşın tali zararı olarak iklim gündeminin risk taşıdığını söyleyeceğim” dedi.
Uluslararası enerji bağımlılıkları bir ülkenin diğerine karşı tavır almasını engelliyor, elini bağlıyor. ABD gün geçmiyor ki AB’ye; Rusya’dan doğal gaz ve kömür almamaları konusunda baskılarını sürdüredursun yaşlı Avrupa kıtası ısınabilmek, fabrikalarını çalıştırabilmek için Rusya’ya doğal gazda yüzde 41, petrolde ise yüzde 27 oranında bağımlı görünüyor. Bu oranlar bazı Avrupa Birliği üyelerinde yüzde 80’lere varan düzeylerde. ABD tarafında AB ülkelerine sunulan en önemli enerji kaynağı önerisi ise LNG. Ancak orta vadede bunun gerçekleşebilmesi için yapılması gereken yatırımlar akla hayale sığmayacak rakamlar ve zaman gerektiriyor. AB ülkeleri Rusya’nın uzlaşmaz tutumu ve saldırgan politikaları karşısında ordularını mı yenilesin, yeni enerji kaynaklarının depolanması için yatırımlara mı girişsinler şaşkına dönmüş durumdalar. Bu şaşkınlık ve panik hali aslında çok saklanmaya çalışılsa da açıkça görülüyor. Ukrayna, 21. yüzyıldaki akut büyük güç krizlerinin sonu değil, başlangıcı maalesef.
LNG’nin ticari bir meta haline gelmesindeki ilk süreç doğalgazın sıvılaştırılması demek. Doğal gazın sıvılaştırılması işlemi 19. yüzyılda İngiliz kimyager ve fizikçi olan Michael Faraday’ın keşiflerine dayanıyor. 1873’te Alman mühendis Karl Von Linde tarafından ilk kullanışlı soğutma kompresörünü keşfeder; 1917’de de ilk LNG sıvılaştırma terminali Doğu Virginia’da inşa edilir. 1941 yılında ise LNG’nin ilk kullanımının Ohio’da gerçekleşir. Deniz yoluyla kıtalar arası yapılan ilk LNG taşımacılığı, fizibilite çalışması amacıyla 1959 yılında ilk LNG tankerinin (The Methane Pioneer) Louisiana’dan okyanusu geçerek İngiltere’ye varmasıyla gerçekleşir. Louisiana’dan giden bu kargodan beş yıl sonra İngiltere 1964’te Cezayir’den LNG ithal etmeye başlar. Bu durumda İngiltere ilk ithalatçı ve Cezayir de ilk LNG ihraç eden ülke olarak tarihe geçer. 1970’li yıllarda LNG’nin uluslararası doğal gaz ticaretindeki payı yüzde 6 iken 2015’e gelindiğinde bu oran yüzde 32,5 olur. LNG sıvı halde bulunduğundan petrol gibi likit bir madde. İhracatçı ve ithalatçı ülkeler arasında karşılıklı birebir boru hattı döşenmesi zorunluluğu olmaması, istenilen her satıcıyla anlaşma yapılabilmesi ve fosil yakıtlar içinde en temiz enerji kaynağı olarak kabul edilen doğal gazın sıvılaştırılmış biçimi olması, sürdürülebilirlik ve AB ülkelerinin yeşil enerjiye dönüş hedefleriyle örtüşüyor. Ancak zamanın darlığı ve Rusya tehdidi karşısında savunma bütçelerini artırmak zorunda oluşları AB ülkelerinin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi duruyor.
Bu arada bir sonraki yazımın konusu olmakla beraber Türkiye’nin doğal gazda yüzde 45, ham petrol ve petrol ürünlerinde yüzde 24 ve taş kömüründe ise yüzde 39 oranlarında Rusya Federasyonu’na bağımlılığı bizim de elimizi kolumuzu bağlaması açısından çok ciddi bir sorun. İnşaatı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santralı tamamlanabilir ve işletmeye alınırsa, Rusya’ya bağımlılığımız çok daha kronikleşecek. TBMM’den geçirilen anlaşma ile inşaatı, zenginleştirilmiş yakıt sağlanması, işletmesi ve yakıt muamelesi yüzde 100 Rusya’nın Rosatom şirketine verilmiş olan bu santralle Demokles’in kılıcı bizi de kesebilir.
Bir yandan küresel ısınmaya acil çareler üretmek zorunda oluşumuz öte yandan insanoğlunun değişmeyen ve her insan neslini etkilemeye devam eden aşılmaz, dindirilemez hırsları, zaafları bakalım bizleri daha ne kadar yakmaya devam edecek bilemiyorum ama küresel ısınmadan çok kendi hırslarımız, günahlarımız yüzünden yanmamamız en büyük dileğim.