İstanbul Kasidesi

Sami AJİ Köşe Yazısı
27 Temmuz 2022 Çarşamba

Bu şehr-i sitanbul ki bi misl ü behâdır/ Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedadır/ Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında/ Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır/ Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ/ El-hak bu ne halet bu ne hoş âb u hevâdır/ Her bağçesi bir çemenistân-ı letâfet/ Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz ü safâdır/ İnsaf değildir ânı dünyaya değişmek/ Gülzarların cennete teşbih hatadır/ Kala-yı meârif satılır sûklarında/ Bazâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemadır/ Şimdi yapılan âlem-i nev-resm ü safânın/ Evsafı hele başka kitâb olsa sezadır/ Nâmı gibi olmuşdur o hem sa’d hem âbâd/ İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revadır/ Kûh-sarları bağları kasrları hep/ Güya ki bütün şevk ü tarab zevk u safâdır.

“Hayırdır, şimdi de Osmanlıcaya mı merak sardın. Hadi sardın diyelim, mealen İstanbul’un göklere çıkarıldığını algılıyoruz. O da tamam da birdenbire ne oldu?” diye söylenmeye başladığınızı duyar gibiyim. Lütfen biraz sabır rica ediyorum.

Ünlü Şair Nedim’in sık sık dile getirilen bu kasidesini Lise 2’de öğrendik. O zamandan beri de asla aklımdan çıkmadı. İstanbul’a hep onun gözüyle baktım ve bakmaya devam ediyorum. (Şiirin sadece bir bölümünü yukarı aldım.)

Ancak konuyu gündeme getiren ben değilim. Şaşıracaksınız ama ünlü Time dergisi son sayısında ‘Istanbul—A Classical Reborn’ başlıklı bir makale yayınladı. (12 Temmuz 2022 tarihli makale Hannah Foster Joe tarafından kaleme alınmış.) Yukardaki fotoğrafı da oradan aldım.

Daha önemlisi şehrimizi, dünyada mutlaka görülmesi ve gezilmesi gereken 50 kent listesine almış. Yazar bilhassa Galataport’tan başlayarak, yaratılan yepyeni kültür merkezlerini ve buna bağlı olarak gezdirilen güzergâhları dile getirmiş. Ve hayranlığını gizlememiş.

Şairimiz de bir beyitiyle neredeyse 300 sene evvel aynı görüşü paylaşmış: Kala-yı marif… kelimeleri ile başlayan mısralarında, pazarlarında satılan kitaplardan bahsettikten sonra şehrimizi ilim ve alimler madeni olarak tanımlamış.

Kulunuz ise İstanbul’un havasını ve güzelliğini dile getirmek ister.

Malumunuz, bilhassa son zamanlarda şehrimizin beton yığınına döndüğünü, nefes alamadığımızı, yeşilin yok olduğunu iddia eden sürekli şikâyetleri medyada okuyoruz, görüyoruz ve işitiyoruz… Haksızlık ediyoruz gibime geliyor…

Evet, trafik bir felaket… Hangi aracın nereden geleceği belli değil. Toplu taşımalar bazı saatlerde bulaşıcı hastalık yuvası gibi… vs. vs.

Ancak, hava kalitesini takip ediyor musunuz? Öğrenmek çok kolay. Cep telefonunuza “air quality İstanbul” diye yazın. Karşınıza çıkan ekranda hem İstanbul ortalamasını hem de ilçe ilçe hava temizlik endeksini bulursunuz2. Örneğin şu anda (20 Temmuz saat 22.00) İstanbul ortalaması 39 (yani güzel), Adalar 40, Bakırköy 39.

Şimdi 60’lı, 70’li yılları hatırlayın…

Özellikle kış aylarında nefes almak bile güçtü… Sobalardan, kalorifer bacalarından, buharlı trenlerden, vapurlardan çıkan yoğun duman ve isler boğazımıza kadar girerdi. Hele arabaların ve otobüslerin kirli egzozlarından çıkan gazlar bazılarımızı zehirlemeye kadar giderdi. (Hatırlarım, eşimin ısrarıyla, biz bile,  ev için bir hava temizleme aracı almıştık.)

Bugünkü ‘güzel’ duruma nasıl ulaştık?

Önce kömür yerine doğal gazın tüm mekânlarımıza girmesiyle birinci adım atıldı (ve hemen yeni aldığımız hava temizleme aracımız bir daha çıkmamak üzere bir dolaba kaldırıldı). İleriki tarihlerde tüm ulaşım vasıtalarında kullanılan yakıt çok sıkı ölçümlere bağlandı. Yakın zamanlarda elektrikli veya hibrid araçların devreye girmesiyle böyle bir kirlilik unsuru tamamen yok olacak.

Yol ve yapı inşaatlarında toz kaldıracak herhangi bir işleme artık izin verilmiyor. Buna ilaveten - belki şahit oluyorsunuz - önemli cadde ve sokaklarımız ilçe belediyeleri tarafından geceleri yıkanıyor. Kısaca ve özellikle poyrazın estiği günlerde bizler de rahatlıkla, “el-hak bu ne hoş ab-u havadır” diyebiliyoruz.

Ya yeşile ne demeli… İster inanın ister inanmayın geçenlerde Cenevre’den gelen arkadaşım beni görür görmez dudaklarından şu sözler döküldü: “İstanbul est une ville verte!” (Ama İstanbul yeşil bir şehirmiş!)

1970 yılında 3 milyon nüfusa sahip şehrimizin yüzde 48’i ormanlık imiş. Şu anda herhalde 20 milyonu bulmuşuzdur. Yine son hesaplamalara göre İstanbul’un halen yüzde 45,25’i ormanlık alan. Diğer bir deyimle nüfusumuz yedi misli artmış ama yeşile fazla dokunmamışız.

Kaldı ki son iki yılda gerek büyük şehir gerekse ilçe belediyeleri tarafından yürütülen yoğun fidan dikme çalışmaları netice vermeye başladığında yeşilimiz daha da artacak. Dahası var. İstanbul’un cadde ve sokaklarına bilhassa 70’li yılların sonunda, özellikle 80’li yıllardan sonra dikilen ağaç sayılarını artık unutuyoruz.  

1982’de taşındığımızda Valikonağı Caddesinin alt kısmı çorak, kavurucu bir yerdi. Sonra Şişli Belediye Başkanı Gülay Atığ zamanında caddemize genç ağaçlar dikildi. Şimdi gölgenin keyfini çıkartıyoruz. Zaman içinde en dar sokaklarda bile çeşit çeşit ağaç görüyoruz.

Geniş arterlerin orta şeritleri de artık hem ağaçlar hem de mevsimine göre çiçeklerle bezenmiş. Nihayet Sarayburnu’ndan başlayan bütün sahil kıyısından, Moda’dan il sınırına kadar uzanan yemyeşil sahil şeritlerini de hatırlayalım. Son olarak da Haliç kıyılarının 1970 ile bugünkü durumlarını lütfen bir kıyaslayın. (Sayın Bedrettin Dalan’a sonsuz şükran ve teşekkürlerimizle.)

Bütün bu neticelere, gerçek İstanbul sevgisine sahip yöneticiler olmadan varılamazdı.

Özetle Şair Nedim’in her sözü bize aslında hedefimizi gösteriyor. Ancak bugün bile şu beytini tekrarlayalım:

Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında

Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır

(iki deniz arasında tektaş bir mücevher gibidir… Dünyayı aydınlatan güneş ile tartılsa yeridir.)

Son söz: İstanbul hiçbir yer ile kıyas edilemez…

 

---

1 Kaside: Divan edebiyatında din veya devlet büyüklerini övmek için en az 31, en fazla 99 beyitten oluşan şiir.

2 Hava temizlik endeksinde 1 - 50 arası güzel, 50’den sonrası orta ve 100’den sonrası riskli anlamına gelir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün