Prens Adalarına gitmenin en konforlu yöntemi olmasa da en keyifli yollarından biri ada vapuruna binmektir. Çocukluğumdan beri kaç defa ada vapuruna bindiğimi hatırlamıyorum. Bu sene Büyükada’da geçirmeye karar verdiğim ilk hafta sonumda da bir vapur nostaljisi yapmaya niyetlendiğimde, artık Beşiktaş’ta iyice seyrekleşen şehir hatları sefer saatlerinden dolayı Büyükada motoruna binmek zorunda kaldım. Eğer eski adalı değilseniz ve biraz dar canlı bir karakteriniz varsa, Beşiktaş veya Kabataş seferlerini tercih etmenizi tavsiye etmem. Beşiktaş’tan kalkan bir Büyükada motoru Kabataş, Eminönü, Heybeliada’yı dolaşıp iki saate yakın bir sürede Büyükada’ya varabiliyor. Hele de yorgun argın biniyorsanız, umuda yolculuk kıvamında. Benim Beşiktaş veya Kabataş’ı tercih etmemin seferi Bostancı’ya gitmek için karada geçireceğim trafik süresini denizde geçirmeyi tercih etmem. Ne kadar uzun sürerse sürsün, karşıya geçme trafiği ve hafta sonu otoparklarda yer bulamama stresine göre iyi bir alternatif.
***
Bu sene ada motoruna bindiğimde kalabalığına inanamadım. Akşam kalabalığına girmemek için gün ortası bir saati tercih etmeme rağmen, benim gibi düşünenler çok olacak ki kendimi üst katının her santimi dolu, ayakta seyahat edenlerin de duvarları doldurduğu, bir an “batar mı?” düşüncesinin bile aklımdan geçtiği dolulukta bir motorda buldum. Ada motorunun yüzde 80’i belki turistti. Arap turistlerin bunca yıl sonra hala akın akın Büyükada’ya gelmek istemelerine şaşırırken, birkaç sima olarak tanıdığım adalı haricinde değil tanıdık görmek, Türkçe bile duyamayınca kendimi bir anda başka bir ülkede gibi hissettim. Kendi evimin, eski adamın motorunda kendimi bir yabancı gibi hissederken birdenbire bana çok tanıdık gelen bir ses duydum; “Made in Türkiye Şovvv” diye bir ses merdivenlerden çıkmaya başladı. Ada motorlarına her yaz binen insanlar ananası dilimleyen adamı bilir. Sepetinde bir ananas, bir patates, havuç ve salatalıklar ile dolaşan adam iki uçlu soyacağını satmaya çalışırken turistlere gösteri yapar. Salatalıkları nasıl soyduğunu gösterir, sonra “çipss” diye bağırarak patatesleri ne kadar ince ve kolayca dilimleyebildiğini... Bence burada seyredenlerin dikkatini kazanmaya başlar. Ne kadar kolay jülyen salata yapılabileceğini anlatır. Ananaslı adamın büyük şovu ise anası dilimlediği andır. Soyacağın ne kadar kolayca ananası dilimlediğini gören yolculardan biri hemen bir siftah atar. Yıllar içinde ananaslı adam da Arap turist modasına uyup, kolayca dilimlediği her meyvenin ardından “Oooo Maşallah” diye bir slogan yerleştirdi. Turistler bayılınca da bir nevi şovunun parçası oldu. Domatesin ince kabuğunu soyduğunda “Ooo Maşallah”, salatalığa şekiller verdiğinde “Ooo” diye devam eden şovu, bu şekilde yerleşti. Ananaslı adam iyi bir tüccar olduğundan, hedef kitlesine göre pazarlama yapmayı akıl etti.
Ananaslı adam her satış yaptığında sevinirim çünkü genelde satışını ada halkına değil, motorda bulunan turistlere yapar. Onlara göre bir şov geliştirir, pazarlar ve satar. Enflasyon fiyatı da soyacağa yansır. Geçmiş yıllarda 5-10-20 liralarda olan ve her sene ufak rakamlarla yükselen soyacağın fiyatı bu sene 50 TL. Şimdilik…