Geçmişle hesaplaşılmaz

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
3 Ağustos 2022 Çarşamba

Güzel cümle…

Çok ama çok sevdiğim bir aile dostumuz Erol Bey yazdı geçen gün bana bu cümleyi, bir mesaj içinde, o günden beri düşünüyorum üstünde…

Yazmaya başladım ama hâlâ düşünüyorum aslına bakarsanız... Bazı insanlar geçmişle, bazılarıysa gelecekle yaşarlar. Okulda da bunu zaman zaman konuşurdum öğretmen arkadaşlarımla. Kimileri; gelecekten ümitli, neler olacağına ilişkin meraklıydı; kimileri ise benim gibi geçmişin güzelliklerini yaşama, yaşatma sevdasında ve aslında gayretinde. Gayretinde diyorum çünkü zaman çok hızlı ve hoyrat bir biçimde geçiyor ömrümüzün içinden hatta üstünden. Bazen yüzümüzü okşayarak, bazense canımızı yakarak… Bütün bu olup bitenlerin içinden güzelleri, iyileri, doğruları, bize ait seçtiğimiz ne varsa hepsini alıp içimizde yeniden yaşatmak, benim gibilerin tercihi oluyor. Bunu fark ettim.

Bir de ne geçmişi ne geleceği kafasına takanlar var; annem böyledir biraz. An’ı yaşa, der. Bu da bir bakış açısı… Hem daha sakin geçiyor böyle bakınca hayat hem de büyük hayal kırıklıkları veya kocaman beklentiler eklenmiyor ucuna… Öyle daha mutlu oluyor belki de insan…

Ben yine de geçmişe takılırım bazen.

Onu düşünmek, ondan dersler çıkarmak, geleceğe dair daha doğru ve olumlu adımlar atmak için ondan yararlanırım. Bunu yaparken de lüzumsuz ayrıntılara da ister istemez takılırım: “Keşke şöyle demeseydim, keşke gözümü açsaydım, keşke daha akıllıca davransaydım…” filan… Sonra da dönüp dolaşıp yaptıklarımın, dediklerimin, eklediklerimin, çıkardıklarımın doğru olduğuna karar veririm.

Bu da güzel bir sonuç… Ama bazen; geçmişe ait, benim seçimime, kararıma, tercihime bağlı olmadan kendiliğinden gerçekleşen ayrıntılarla kavga ediyorum. İşte bunu fark ettiğinde değerli tecrübesiyle gözümü açtı Erol Bey: Geçmişle hesaplaşılmaz, dedi. “Geçmiş, geçmiştir. Sen bundan sonra olacaklara bakacaksın.”

Bu konuda en güzel nasihat de Bensiyon Pinto’dan gelirdi. Ben böyle didiklerken hayatı olur olmaz; o, olanca sabrı ve akıllı haliyle beni dinler ve en sonunda: “Boş ver yahu…” derdi. Yuvarlak bir ifade dersiniz belki ama gerçekten değildir. Bu cümleyi kimin söylediğine bakar bazen. Onun gibi biri söylüyorsa sahiden düşünürsünüz üstünde ve bir de bakarsınız ki çok da önemli değişmiş takıldığınız mevzular…

Geçmiş, adından da belli geçmiştir. Hesaplaşmaya gitmeden onunla yalnızca yarenlik etmek, bazen sadece yaşananların tekrar tadını çıkarmak, ondan keyif almak için arada sırada onun yeniden elinden tutmakta bir mani yok, diye düşünüyorum yine de…

Yedi Meşaleciler döneminin en çok sevilen bağımsız şairi Ziya Osman Saba, ‘Geçen Zaman’ şiirinde aynen bu şekilde bakmış bence geçmişe… Ben ve benim gibi hesaplaşmak için değil ama bazı an’ları, günleri, yaşananları tekrar yaşamaktan zevk alanlar için çok doğru dizeler bunlar:

Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar…
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum…
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim…
-Doğduğum ev. Rahatlayacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini…
Böyle uzaklaşmayın benden, yasadığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar…
Yalnız hatırlamak hatırlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp her şeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?

Geçmişin bize armağan ettiği en güzel fiil, hatırlamak galiba… Çünkü ardından hemen unutmamak geliyor. Unutmadığımızda hayatı, bize hep daha güzel, daha keyifli, daha ümitli geliyor. O zaman geçmişle hesaplaşmadan ama geçmişte bize ait ne varsa hiçbirini unutmadan, hepsine sahip çıkarak yaşamak en büyük hazine sanki…

“Ah nasıldı yaşamak?” sorusuna her zaman cevap bulmak gibi…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün