Seçimler yaklaşıyor ve Erdoğan’ın en önemli rakibi hala ekonomik kriz. O kadar acıklı yönetiliyor, hatta yönetilemiyor ki ekonomi…
Ankara’da ise seçimlerin atlatılmasıyla düzenin değişeceğini sanan biz garip Romalıları değişik sürprizler bekliyor. Öncelikle Kemal Kılıçdaroğlu’nu ele alalım. Erdoğan ne kadar yıprandıysa gölgesi gibi ona yakın bir yıpranma payı var. Açık açık yazıyorum mesele ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun alevi olması ne de CHP’nin geçmiş travmalarıdır. Mesele Kılıçdaroğlu’nun yeni bir isim olmamasıdır. Meral Akşener için yıpranma payı o derece geçerli değilken toplumsal hafızamızın derinlerinde uyuyan Madımak Olayında dönemin önemli isimlerinden başka türlü bir inanç kaybı var kendisine. Bu iktidara gelmemiş hali. Beni okuyan herkesin bildiği üzere yolsuzluğun milatı yoktur olamaz. Tarihin ilk günlerinde bile dünyanın her yerinde vardır ama bu derece üstten çeken, halka hiç bırakmayan yolsuzluklar toplumları komple çürütür ülkeyi de bitirir. Herhangi bir yolsuzluğu normalleştirdiğimi sanmayın sosyal medyada dolaşan tuhaf adam gibi “ben de vergi çalıyorum herkes çalıyor” hiç demeyeceğim. Bunlar korkunç tarihi itiraflar. Bahsettiğim çürümenin artık insanların gerçeği olması demek.
Ve de toplumda karşılık bulup normalleşmesi. İşte o yüzden Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle değişecek bir düzen görmediğimi açıkça itiraf etmeliyim. Bana bu yönde ümit vermek bir yana dursun daha da umutsuzca geliyor.
“Ne yani Erdoğan mı kalsın?” Diyenleri duyuyorum. Kalamayacağını görmüyorlar galiba. Ekonomik krizle başa çıkmak bir yana kazandığı tüm itibarı hızla geri veriyorlar.
Özellikle Bakan Nebati ve Merkez Bankası Başkanı son hızla yardımcı oluyorlar.
Bir ülkeye para gelmesini istemiyorsanız gerçekten bu iki ismi bulundurun. Onları konuşturan duran paralar da kaçacağı gibi asla yenisi gelmez.
Şaka yapmıyorum. Merkez Bankası Başkanı bin yıllık rezerv tanımını öyle bir açıkladı ki benim diyen ekonomistler ne dediğini anlamadı. Şahap Kavcıoğlu, “Rezervlerimiz artıyor, erimiyor hatta yer değiştiriyor” dedi. Finans hocaları hala bunu düşünüyor.
Edinebildiğimiz tek izlenim para memleketin içinde başıboş dolaşıyor. Ya da başı çok kalabalık bize kadar ulaşamıyor.
Erdoğan’ın inşaat açılımı yaptığı ve ‘tarihi toplu konut projesi’ dediği ev sayısı ise 150 bin adet. Daha yeri yurdu da belli değil. Hadi belli oldu diyelim kimsenin inancı yok. Yine yandaşlarına oy devşirmek için başka bir seçim enstrümanı olur, gerçekten ihtiyacı olan tarafsızların yuvası olmaz sesleri daha açıklama esnasından yükseldi.
Öyle bir sistem düşünün ki; sadece oy verenlerini, oy vereceklerini ikna etmenin dışında halkın tümüyle ilgilenmiyor. Hatta oy vermeyenleri, karşı olanları insan yerine koymuyor. Sonra seçim zamanı geliyor. Sözde halkın iradesi nutukları çekiliyor, vaatler havada uçuyor. Seçim sonrası ne olacağı belli olmayan bir döneme gidiliyor.
Buradan sesim ne kadar çıkar hiç bilmiyorum. Ama sevgili altılı masa. Kusura bakmayın adınız böyle kaldı. Bence mahsuru da yok. Gerçekten bu ülke için bir şeyler yapmak istiyorsanız aranızda henüz yıpranmamış olan Mansur Yavaş’ı aday gösterme cesaretiniz yoksa masayı dağıtın gitsin. Zira kimsenin içinden altınıza da oy vermek gelmiyor. Sevmediğimizden değil. Niye sevmeyelim. Ama içimizi bir değişim umudu sarmıyor sizlerin adını duyunca. Belki bu kez farklı olur diye bir değişim heyecanı kaplamıyor. Sadece çıkmadık candan umut kesilmez misali acıklı bir razı oluşa teslim oluyor birçokları. Bu da sizler için yeterince onur kırıcı olmalı.
Kimileri sert ifade ettiğimi düşünebilir, çünkü Türkiye’de böyle bir algı var. Söylenmeyeni dile getirdiğinde ya da duyulmak istemeyeni ifade ettiğinde sert söylemiş oluyorsun. Kitabın ortasından söyleyeyim tarih hiçbirinizi affetmez. O makamlar da babanızın dükkanları değil.