“Bu devletler nereden çıktı?” demeyin. Bize gençliğimizde böyle öğrettiler.
Bilmiyorsanız kabahat sizin değil.
Bugünkü adları -hadi bunu da benden öğrenin- sırasıyla: Çin Halk Cumhuriyeti ve Çin Cumhuriyeti (sakın onları karıştırmayın).
Lütfen başlıktaki fotoğrafa dikkatle bakın. İki Çinli kadeh tokuşturuyor.
Soldaki Mao Zedong (o zamanki tüm gençlerin taptıkları, hapse girmek pahasına bile olsa, elden düşürmedikleri Küçük Kırmızı Kitap’ın yazarı, kısacası Mao1). Sağdaki ise ünlü askerî komutan Çang Kay Şek. Fotoğraf 1946’da çekilmiş.
Konuyu ben gündeme getirmiyorum... Medyaya büyük gürültü ve patırtı ile taşıyan, bütün dünyaya heyecanlı saatler yaşatan, nerede ise füzelerin uçuşacağı zannını veren ABD Temsilciler Meclis Başkanı Sayın Nancy Pelosi.
İsterseniz tekrar fotoğrafa dönelim.
Bu iki lider 1920’li yıllarda Çin İmparatorunu devirip Cumhuriyeti kuran ekibin üyeleri idiler...
İşleri hiç kolay olmadı. 10 milyon kilometrekarelik bir coğrafyadaki derebeylerini, toprak ağalarını, savaş baronları denilen çeteleri ortadan kaldırmak için büyük fedakârlıklar yaptılar. Muazzam kayıplar verildi, trajik olaylar yaşandı.
Tam rahatlayacaklardı ki II. Dünya Harbi patladı. Japonlar Çin'e saldırıp istilaya başladı. ABD ve diğer ülkelerin yardımıyla sonunda Japonları kelimenin tam anlamıyla denize döktüler.
Bu zafer Çin Cumhuriyetini 4. güç olarak Yalta Konferansında yer almasını sağladı ve Çang Kay Şek, Çin'i temsilen oraya katıldı.
Yukardaki fotoğraftan neredeyse hemen sonra diyeceğim iki lider arasında derin bir ihtilaf oluşur ve yıllar süren bir iç savaş çıkar. Milyonlarca -abartmıyorum- milyonlarca kayıplardan sonra sonuçta Mao kazanır ve kıtada Çin Halk Cumhuriyetini 1949 yılında ilan ederek başkanlık koltuğuna oturur. Ölümüne kadar da bu mevkiini muhafaza eder. Rejim koyu bir komünist rejimdir. Bu yüzden de yıllar yılı bu ülkeye Komünist Çin veya Kızıl Çin lakaplarını uygun gördük.
Çang Kay Şek ise günümüzde Tayvan olarak bildiğimiz Formoza2 adasına çekilir ve orada Çin Cumhuriyetini kurar.
İşin ilginci, Komünist Çin 1971 yılına kadar Birleşmiş Milletlere üye kabul edilmedi. Bir milyar nüfus yok farz edilmekteydi. Buna karşılık Tayvan Güvenlik Konseyi üyesi kabul edilmekteydi. Daha da güzeli “Kıta Çin’i Formoza Adasından kopmuş bir parçadır” sloganı sık sık duyulmaktaydı…
Bu gerçek dışı durum düzeltildi. Sonuçta Tayvan Güvenlik Konseyinden çıkarıldı ve Çin Halk Cumhuriyeti yerini aldı.
Neredeyse o yıldan başlayarak ve kademe kademe her iki Çin gelişmeye başladı. Özellikle 1980’den sonra, anakara ile ada arasında -birbirlerini hala tanımamalarına rağmen- sıkı ilişkiler oluştu.
Düşünün ki Tayvan bugün dünyanın en gelişmiş ülkeleri safında yer almaktadır. Asya-Pasifik ülkelerine yardım ve yatırımları devam etmektedir. (Nitekim son ziyaretinde Nancy Pelosi Tayvan iş adamlarını ABD’ye de yatırım yapmaya ve arttırmaya davet etti.)
Çin’in durumunu söylemeye lüzum yok. Son 50 yılda askeri siyasi ve ekonomik bakımdan muazzam bir güç haline gelmiştir.
2016 yılına kadar “Kızıl Çin” ile “Milliyetçi Çin” arasında -sözün gelişi tabii- su sızmadı. O tarihte Tayvan’da meydana gelen iktidar değişimi bazı şüphelere yol açtı. Tayvan, Çin Halk Cumhuriyeti’nin adayı işgale hazırlandığını çıkarmakla suçlamaya başladı.
Samimi söyleyeyim bu ihtilafın ve atışmaların sebebini tam olarak tespit edemedim. Ancak bugün dahi ticari ilişkiler hız kaybetmeden yürümektedir.
ABD heyetinin Tayvan’ı ziyareti Çin’i epey rahatsız etti… Çin tepkisini göstermek için askeri manevralar bir yana, bazı Amerikan kişi ve kurumları aleyhine yaptırımlar uygulamaya başladı. Komedi gibi gelecek ama bazı yatlara da el koyacağını açıkladı. (Kimi örnek aldı acaba?)
Özetle savaş kışkırtıcılığı ile bir yere varılamayacağı artık açıkça ortaya çıkmıştır. Bugünkü dünyada kendilerini güçlü ve büyük devlet sananların -eğer bir etkileri kaldıysa- tüm yeteneklerini sadece barışa zorlamak için kullanmalıdırlar…
Tıpkı fotoğraftaki gibi -alkollü veya alkolsüz- kadeh kaldırmalarını temin etsinler.
LE HAİM!
---