“İmroz’dakiler fakir fukaraydı. Fakirliğimize rağmen mutsuzluk hissetmiyorduk. Varlık Vergisi o nedenle vurmuyor. Ne alacaklar ki? 55 olayları oldu ama İmroz’da 64’e kadar iyiydik. Siyasetten uzaktık. İmroz’da hava 1964’te değişti. Aniden eritme programı geldi ve hayatımızı altüst etti… Hiçbir şey vatan kadar tatlı değil derler. Benim için de hiçbir şey tatlı değil İmroz kadar…”
Ekümenik Patrik Bartholomeos, değerli dostum, araştırmacı yazar, gazeteci Serdar Korucu’nun kaleme aldığı İstos Yayınları’ndan çıkan ‘Şimdi Kim Kaldı İmroz’da?’ kitabında doğduğu ve çok sevdiği İmroz’dan bu sözlerle bahseder. Her yıl olduğu gibi bu sene de Hristiyanlar tarafından Meryemana’ya ithaf edilen üç kutsal yortudan biri olan Koimesis döneminde Meryemana Festivalinin akşam şölenini misafirlerimizle yaşamak için Gökçeada’nın yolunu tuttuk. Festivale günler kala tıpkı Zeytinli Rock Festivali gibi Meryemana Festivalinin de iptal haberlerinin sosyal medyada yer alması üzüntü yaratsa da panayır her seneki gibi amacına uygun bir şekilde gerçekleşti.
Gökçeada’ya yola çıkacağımız pazar sabahına bağırsak enfeksiyonu ile uyandım. İlk günü atlatıp kendimi gece sonunda Gökçeada Devlet Hastanesinde buldum. Adanın kapasitesine yetersiz kalan eski hastanenin yerinde yaklaşık 15 gün evvel tam teşekküllü yeni bir Gökçeada Devlet Hastanesi açılmıştı. İçeri girer girmez, değerli hekim ve sağlık personelleri durumumla ilgilendi. Tetkikler için müşahede odasına alındım. Görevli personel kan almaya geldiği esnada hastane hizmetlerindeki ilerlemenin sadece yeni binalar dikmekle kalmadığını bir kez daha gözlemledim. Hastanede mavi iğne kalmamasından ötürü kan verme işlemini kolumdan değil elimdeki damarlardan yapabildik. Personelle sohbetimizde sağlık malzemesi açısından eksikler olduğunu da öğrendim. Bunun yanında iki hafta evvel açılan hastanede maalesef hekimlerin çalışma ortamında klima da arıza yapmıştı. Hastanede teknik aksaklıklara rağmen özveriyle çalışan personel sayesinde tedaviye kavuşmuş bir şekilde otele döndüm. Ertesi gün grubumuzda sohbet ettiğim eczacı dostlarımdan maalesef artan kurlar nedeniyle sıkıntının sadece tıbbi malzemede yaşanmadığını, piyasada akıllı ilaç olarak bilinen kanser ilaçlarının teminine kadar birçok alanda tedarik konusunda sorun bulunduğunu öğrendim. Mevcut sorunlara önemli çözümlerden biri de kaliteli yerli üretimin hızlandırılması olabilir…
Sosyal medyadaki iptal haberlerine rağmen pazartesi akşamı Gökçeada Meryemana Panayırı, Yunanistan’dan her yıl sadece bu dönem için gelen ekiplerin, sanatçıların da katılımı ile tüm coşkusuyla gerçekleşti. Zeybekiko, Sirtaki ritimleri Damat Halayına karıştı. Bir gecelik de olsa siyasetten uzak, keyif dolu bir akşam yaşandı. Bu yıl beşinci kez katıldığım kutlamalarda en ufak bir taşkınlık bile yaşanmaması da ders verici nitelikteydi. Eve dönüş yolunda yakın zamanda gerçekleştirdiğim Yunan adaları seyahatini de düşünerek sorular kafamı kurcalamaktaydı. Kiklades adaları içerisinde geçen Santorini ve Mikonos Avrupa’nın vitriniyken, İmroz’umuzun nesi eksikti? Biz nerede hata yapmıştık? Cevapları bir zamanlar Türkiye’nin en büyük köyü iken terk edilmek zorunda bırakılan Dereköy’ün hüznünde hissedebilirdiniz…
“Yunanlılar bize Türk diyordu, Türkler ise gavur. İmroz’dan sonra bizim vatanımız olmadı.”
Önce adadaki Rumların arazilerinin istimlak edilmesi, ardından anadilde eğitimin yasaklanması, iskân politikaları, felaketin hazırlayıcısı açık tarım cezaevinin Dereköy’ün hemen yakınına kurulması ve canlarını kurtarma pahasına malını mülkünü bırakıp kaçıp gitmek zorunda kalan İmrozlular… İmroz’u İmrozlulardan okumak isteyenlere Serdar Korucu’nun kaleme aldığı ‘Şimdi Kim Kaldı İmroz’da?’ eserini öneririm. Sevgili Serdar’ın yazısında belirttiği gibi sizler de bu kitabın sözlerinde tanıdık duyguları, ortak kaybedişleri hissedeceksiniz.
… yuvama, saksıma, sabahıma, mıknatısıma gidiyorum.
Anamın sıcaklığına, kutsal baba evine gidiyorum.
Dünyanın dört bir yanına dağılan, dağılmak zorunda kalan İmrozluların, yolu diasporaya düşmüş, düşürülmüş herkesin yuvasına, saksısına, sabahına, mıknatısına kavuşması dileğiyle…