Zor geliyor ve hep zor gelecek gibi, Bensiyon Pinto için yazı yazmak… O kadar “var” ki, o kadar yanımdaki hâlâ, ondan sonrasına ait tek satır yazmak istemiyor canım. Bir o kadar da yazmak istiyorum ama! Nasıl yazmam, diyorum. Hatta yazmak için sebepler yaratıyorum. Böyle karmaşık, böyle kör düğüm bir durum… Bir yandan seve seve, bir yandan zorlanarak… Bir yandan inançlara dayalı kabul ederek, bir yandan olanı yok sayarak…
Pamuktan bir mermerle karşılaştım bu hafta Ulus’taki Arnavutköy Mezarlığında. Bayağı gergindim haftalardır geri saydığım için takvim üstünde. Toprağın altında olduğuna zaten hiç inanmadığım, çok sevdiğim biri için, toprağın üstünde ona ait bir simge görme fikri, bana çok uzaktı ve beni çok hırpalıyordu.
Ama…
Öyle olmadı.
Başka bir şey oldu.
Tanıdığım, hayatının neredeyse tüm ayrıntılarını bildiğim, çok ama çok sevdiğim Bensiyon’un; aramızdan ayrıldıktan sonra bile, onun için, sadece o düşünülerek yapılmış simgesel istirahatgâhında, hepimize hâlâ hayata bir şeyler anlatabildiğini gördüm.
Güzel başının üstünden, hayata iz bırakmış ayaklarının ucuna kadar yükselen bir menora vardı karşımda. Ben, doğum -kısa çizgi- ölüm tarihlerini okuyacağım, soğuk bir taş beklerken mermer pamuktan bir yumuşaklıkla yüz yüze geldim bir anda.
Toplumla bir araya geleli 27 yıl oldu… Yaradan’ın “Işık olsun!” emriyle bütün kâinatı ve insanlığı sonsuza kadar aydınlattığını anlatan bu kutsal sembolün ilk anlamının “daimi ışık” olduğunu anlatan bu mumluğun, merkez koluyla diğer kolları arasındaki mesafe ve yüksekliğin eşit olmasının da adaleti simgelediğini biliyordum. Yürüdüğüm o kısacık yolun sonunda, neden bu simgenin seçildiğine ilişkin konuşma yapılmadan saniyeler önce, anlamıştım zaten bu zenginlikten yola çıkıldığını… Etrafının aydınlatan ve adaletli olan kim vardı ki ondan başka hayatımızın içinde? Üstünde yükselen yedi kollu bu şamdanın bir başka özelliği de Bensiyon’un yediden yetmişe; dil, din, ırk farkı gözetmeksizin herkese kucak açan, herkesi yukarılara taşımak için uğraşan tavrına ayna tutmasıydı. Bir de halk biliminde gökyüzü yedi kattır ve sonrası bilinmezlik… Sonrası, hayal edilemeyecek güzellikte mertebelerle dolu olan yerdir. Birden içime öyle bir sonsuzluk hissi doldu. Kendi kendime, bu ucu açık, bir yere bağlanmamış mermer kollar, sonsuzluğa uzanan, onu da sonsuzluğa taşıyacak yollar, dedim… Bitmiş bir ömre değil, devam eden bir hayata baktığımı fark ettim bir anda…
Sevgili oğlu, konuşmasında ondan İbranice olarak bahsedildiğinde: “Rodef tsedaka vashed, iş tam vayaşar, mehabed Tora veolmedea, Rav iş paalim, askan tsiburi ve kevaod nesi akelia” sıfatlarıyla bahsedildiğini söyledi. “İyi ve merhametli, dürüst ve erdemli, Tora öğrenenlere saygılı topluma çok yerde emeği olan, her zaman eylem peşinde koşan toplumu için çabalamış Onursal Başkan…”
Sayfalarca yazı yazabilirim onunla ilgili…
Hatta yeniden yazabilirim hayatını…
O kadar açık yüreklilikle anlattı bana Bensiyon Pinto’nun nasıl bir insan olduğunu… Yapılan konuşmada şöyle bir cümle geçti ve beni bu yazımın başlığına taşıdı, onun hayatının anlamı üstünde bir kere daha düşünmeye sevketti. Onun birbirinde kıymetli özelliklerini sayıldıktan sonra: “Bir tılsımı vardı, bu tılsım neydi? Bunu, burada bulunan herkesin az ya da çok yaşadığından eminim. Tılsım; bakışı, sözleri, vücut dili karşısındaki insana verdiği değeri anında hissettirmesiydi. İnsan, onun yanında, kendini iyi hissederdi; çok zor bir şeyi dahi yapabileceğine dair özgüveni, kendine olan inancı artardı.”
Doğruydu.
Bir tılsımı vardı.
Kim olursanız olun; ister yoldaki çiçek satan kadın, ister hayatını yazan kalem, ister evladı, ister eşi, ister cumhurbaşkanı, ister yoldaki dilenci olun; onun yanında kendinizi iyi hissederdiniz. Hep bir şeyleri başaracağınıza, bir şeyler yaratacağınıza, çok güzel şeyler olacağına inanarak yaşardınız…
Beyaz zeminin üstünde, birbirinden bağımsızmış gibi duran o on üç harflik isim; ölümün değil hayatın, yokluğun değil varlığın, sonsuza kadar iyi hissettirmenin ve iyi hissedecek olmanın sembolüydü adeta…
Gerçekten iyiyseniz kaybolmuyormuşsunuz meğer…
-Bana zaten kaybolmaz da- Bensiyon Pinto’nun dokunduğu herkes için sonsuza kadar yaşayacak olduğu gerçeğini o gün bir kere daha anladım.
Bensiyon’un sonsuzluğa taşınmasında emeği geçen Mimar Hasan Çalışlar ve yanında olan, emeği geçen herkesin önünde saygıyla eğiliyorum. Mermerin soğukluğunu, pamuğun yumuşak sıcaklığına dönüştürdükleri için…