Ben filozof olmuşum!
Deneme yazılarımı okuyan bir arkadaşımdan bu sözleri işitince hem gülümsedim hem de bu sözlerin üstünde bir süre düşündüm. Bu konuda tanımların kalıplarına sığınarak yaklaşmak istemiyorum, ama kimi sorularla yola çıkabilirim: Filozof yalnızca felsefeyle ilgilenen kişi midir? Felsefe deyince ille de ortaya bir kuram koymak mı gereklidir? Yoksa tarihe adını yazdırmış ünlü düşünürlerin, kendi adları ya da kuramlarıyla ilgili bildiğimiz tanımları okumak, benimsemek ya da karşıt düşüncede olmak mıdır felsefe?
Genel olarak bu sorulara olumlu bir yanıt verebilirim, ama yeterli olacağını sanmıyorum! Elbette ki gelmiş geçmiş filozofların yeri ayrıdır; ancak düşünen, hayatı sorgulayan, özgür düşünebilen, hakikat arayışında olan her insan, kendince bir filozoftur. İsterse hiç okuma yazması olmasın, ömrü boyunca felsefe akımlarının hiçbirinin adıyla karşılaşmamış olsun. Bana göre insan ve yaşamla ilgili sorularına, hiçbir inanca bağlı olmadan, özgürce bir yanıt aradığı sürece, o kişi bir filozoftur.
Günlük uğraşlarımız içinde kimi konular aklımızın ucundan geçmese de, herhangi bir nedenle kendimizi bir tartışmanın ya da bir sorgulamanın ortasında bulmuşuzdur. Diyelim ki bir yakınımızı sonsuza uğurluyoruz. Mezarı başında beklediğimiz o süre içerisinde geçmişimizi, geleceğimizi, hayatın anlamını, ölümü ve ölüm ötesini hiç düşünmedik mi? Bilinçlendiğimiz andan başlayarak, kimi anlarımızda bağlandığımız inançları, bize dayatılmaya çalışılan ya da kutsal diye bellediğimiz yükümlülükleri sorgulamadık mı? Tanrı’nın varlığı ile ilgili sorular, zaman zaman aklımızı kurcalamadı mı? Bir başımıza ve farklı duyguların etkisi altında ya da başkalarıyla bir araya geldiğimizde mutluluğu, güzelliği, erdem kurallarını, insan ilişkilerini hiç tartışmadık mı?
Hiçbirimizin bu ve benzeri sorulara olumsuz bir yanıt vereceğini sanmıyorum. Belli düzeyde bir zekâsı olan, düşünebilen herkes, eylemsel olmasa da düşünsel olarak bu arayışın içinde kendisini buluyor. Hiçbir filozofun kitabını okumamış olabilir. Buna karşın sözünü ettiğim ya da benzeri konular üstünde düşündüğü, onları sorguladığı sürece, herkes kendince birer filozof sayılabilir.
Moliere'in Kibarlık Budalası oyununu anımsadım. Edebiyat öğretmeni Mösyö Jourdain’a, örnekler vererek şiirin ve nesrin ne olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Sonuçta kahramanımız şunu anlamış: Meğer kırk yıldır nesir konuşuyor, ama bunun nesir olduğunu bilmiyormuş! Bizim zaman zaman felsefi düşüncelere yoğunlaşıp, belki bu konularda tartışıp, sonra da onlarla hiç ilgimiz olmadığını söylememiz gibi…
Şimdi sözümün başına dönerek sorayım: Ben filozof mu oldum?
Adın ne önemi var! Beni ister meraklı, ister kuşkucu, ister düşünen ya da sorgulayan biri olarak tanımlayın aynı sonuca ulaşmaz mıyız?
Kendime bir pay çıkarmadan son noktayı koyayım:
Herkes biraz filozoftur!