Strateji

Rıfat KARAKÖY Köşe Yazısı
7 Eylül 2022 Çarşamba

Her gerçek ya da tüzel kişinin hayatta bir amacı vardır. Gerçek kişiler üzerinden gidecek olursak, gerçek kişiler profil gözetmeksizin doğar büyür ve kendine farkında olmasa da bir amaç edinir. Örneğin "Çok iyi bir baba olacağım" da bir amaçtır, "İşimde en iyi olup, en tepeye çıkacağım" da bir amaçtır. Bahsettiğim ‘iyi’ ve ‘en iyi’ kavramları subjektif olmakla birlikte toplumda kabul gören ‘iyi’ ve ‘en iyi’ kavramlarını baz alarak yazıma devam edeceğimi belirtmek istiyorum.

İlk hedeften yola çıkalım; iyi baba olmak basitçe nasıl olur? Çocuğa gereken ilgiyi alakayı göstermekle, ona hayatını kolaylaştıran ve öğretici bilgileri sunarak, ihtiyaçlarını karşılayarak.... Bu liste uzar gider. Peki iyi baba olma hedefi olan biri bu durumda ne yapar? Öncelikle kendine "Nasıl iyi baba olurum?" sorusunu sorar. Bu konuda iyi olduğunu düşündüğü kişileri gözlemler, çocukla ilgili yayınları okur, ilerisi için eğitimi ile alakalı bilgiler toplar vs vs.. Yani kısacası kendine bir strateji bir yol çizer. Günün sonunda iyi bir baba olur ya da olmaz, ancak işin o  kısmı farklı bir konu.

Peki bir de tüzel bir kişiden yani bir kuruluştan gidelim. Diyelim ki bir buzdolabı üreticisisiniz ve bununla alakalı bir şirket kurdunuz. Bu şirketin ürettiği buzdolaplarının kime hitap ettiğini, bu buzdolaplarının enerji tüketimini, boyutunu herşeyini belirleyip ona göre yola çıkarsınız. Yani bir strateji belirlersiniz. Strateji belirlenmeden yola çıkmak büyük ölçüde başarısızlık getirecektir. Yukarıda paragrafın son cümlesinde de belirttiğim gibi stratejinizi kurup yola çıktıktan sonra başarısız da olabilirsiniz. O zaman da stratejinizi sorgulayıp belki yönünüzü değiştirebilirsiniz.

Bu konuyu futbola çevirdiğimiz zaman strateji ile alakalı çok güzel örnekler var. Mesela Ajax, bünyesindeki yetenekli genç oyuncularla şampiyonluğa oynayıp, ardından bu oyuncuları ihraç edip para kazanma üzerine bir strateji kurmuş ve başarılı da gidiyor. Benzer yapıları Sevilla, Benfica gibi takımlarda da görebiliyoruz. Real Madrid, Bayern Münih gibi takımlara baktığımız zaman "parayı verip en iyiyi alma" üzerine kurulmuş bir strateji karşımıza çıkıyor. Arsenal yıllardır genç oyuncularla oynama üzerine bir düzen kurmuş mesela ama başarılı olamamış. Saydığım örneklerin tek bir ortak özelliği var: başarılı da olsalar, başarısız da olsalar ne yaptıklarını biliyorlar.

Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın ne yaptığına dair bir fikrimiz var mı peki? Bu takımlar genç oyuncularla mı oynar? En iyileri mi alır? Oyuncu mu yetiştirir? Yoksa potansiyelli oyuncuları bulup, parlattıktan sonra buradan gelir mi elde eder? Ben açıkçası bu sorulara cevap bulamıyorum. Sağdan soldan 30 yaşına yaklaşmış ya da üzerine çıkmış oyuncuları kiralama ve zorunlu satın alma opsiyonuyla yani "bugun al yarın öde" mantığıyla topladığımızı görüyorum. Ülkenin genel alışveriş mantığı futbola da yansımış durumda. Alırken ödeme yapılmadığı için sanki ödeme günü hiç gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor kulüpler de. Mesela Altınordu, genç ve Türk oyuncuları oynatma üzerine bir düzen kurmuş. Başarı olmasa bile bir konuda ısrar ediyorlar, sonunda başarının olup olmaması teferruat. 

Ali Koç Fenerbahçe'nin başına geçtiğinde taraftarın en çok inandığı konu bana göre bu stratejinin kurulacağıydı. İletişimi de çok iyi yapacağına inanılıyordu. Mesela Ali Koç gelip deseydi ki "Üç-dört sene şampiyon olmayacağım ama sonra öyle bir yapı kuracağım ki 6-7 seneye beni şampiyon yapacak" kimse sesini çıkartmazdı bence.

Ancak maalesef beşinci sezona girerken hala ne yaptığı belli olmayan bir Fenerbahçe var. "Dört-beş transfer yapıp bitirceğiz" diye açıklama yaptıktan sonra 11-12 transfer yapan Fenerbahçe. "Forvet için fırsat transferi bekleyeceğiz" diye açıklama yaptıktan sonra, transferin ilk günü alabileceği, rakibinin kovduğu Batsuayi'yi kadrosuna son anda katabilen bir Fenerbahçe. Ali Koç hiç açıklama yapmasa her şey daha iyi olacak. Beklenti yaratıp ardından o beklentiyi yönetememe sanatını icra ediyor. Türkiye'nin en vizyonlu ailelerinden biri olan Koç Ailesinin bir bireyi bile Türk Futbolu içerisinde bir strateji kuramıyorsa, Aziz Yıldırım'ın dediği gibi gelen başarı ‘tesadüf’ olmaktan ileriye gidemez, ve hala 20 küsur sene önce gelen Avrupa Kupasını konuşmaya devam ederiz. Ben maalesef Ali Koç'un yönetiminden sonra Türk Futboluna inancımı tamamen kaybettim. Bundan sonra bu mantalite ile 90'lı yılların ortasında olduğu gibi uzun yıllar "kendi yağımızda kavrulacağımıza" inanıyorum. Umarım bir an önce bu takımlarımıza bir felsefe yerleştirecek yöneticiler ve futbol insanları görmeye ve zevki başarıdan değil, felsefeden almaya başlarız.    

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün