Kökleri Livorno’ya uzanan İsaac Modiano 1894’te Selanik’te doğdu. Tarihin akışı içinde İtalyan uyruklu aile İstanbul’a taşındı. Modiano, Marie Pardo ile evlendi. Renée (Renata) ve Giovanna adında iki kızı oldu. Uzun yıllar kışları Taksim, Şehit Muhtar Caddesi Cemali Apartmanı’nda yazları ise Büyükada’da Maden Alpaslan’da bahçe içindeki köşkte yaşadı.
İsaac Modiano uzun boylu, sesi gür, evin içinde dahi yelekli takım elbise ve kravatla oturan, disiplini yaşam mottosu olarak özümsemiş bir beyefendiydi. İstanbul’un en çok çamurlu yollarından şikayetçiydi. Koltuğunda dimdik oturur, bacak bacak üstüne attığında ayakkabıları yeni boyanmışçasına parlardı.
Yıllar içinde kızları İsviçre’ye taşındı. Renée, İtalyan Dili ve Edebiyatı üzerine eğitmen, Giovanna ise ceza avukatı oldu.
Annem, Modiano kızları ile çocukluk arkadaşıydı. Aileyle dostluğumuz hala devam ediyor. Farklı ülkelerde olsalar, torunlar bugün de arkadaşlıklarını sürdürüyor.
Deutche Orient Bank’ın müdürü olan İsaac Modiano, II. Dünya Savaşı sırasında istifaya zorlandı. Ardından Türkiye Kredi Bankası’nda (1966’da İş Bankası tarafından tasfiye edildi) çalıştı ve oradan emekli oldu. Yaşı ilerlediğinde, çocuklarının ısrarıyla İsviçre’ye taşındı. Yaşamını orada noktaladı.
Renée ve Giovanna, İsviçre’ye taşındıktan sonra da tatillerinin bir bölümünü Büyükada’da geçirdiler.
1983 yazı Giovanna’nın Ada’ya son gelişi oldu. Hastalığı hızla ilerliyordu. Bilincinde olmasına rağmen tatil süresince neşesini ve hala kulaklarımda çınlayan kahkahasını çevresine yaydığı ‘aura’sıyla sürdürdü.
Bu süreçte çocukluk günlerini geçirdiği köşkü ziyaret etti. Sonrasında sohbet ederken, ‘Yıllarca bakıp da görmediğim ne çok güzellik varmış’ dedi.
Evine döndükten iki ay sonra hayatını kaybetti. Elli yaşındaydı.
↔↔↔
Bakmak ve görmek…
Bu sözcükler uzun bir süre zihnimde yer etti. Bakmak bir göz hareketi, görmek ise akıl ve yüreğin devreye girmesiyle oluşuyor.
↔↔↔
Pazar günü hava sıcak mı sıcak. Vapurla Bostancı’ya gidiyoruz. Çantamda, Yakup Barokas’ın ‘Çocukluğumun Büyükadası’ (1951-1971) adlı yeni kitabı var. Kitabı zaten yarılamıştım. Yolda bitirmeyi hedefliyordum, öyle de oldu. Rahat bir dille yazılmış anılar dizisini okurken farklı açılardan irdeledim. Hepsinden öte, kitap nostalji yerine canlılık yansıtıyor. Nostalji bence eskide kalmış bitmiş, genelde çok olumlu çağrışımı olmayan bir sözcük. Kimi olaylara yetişmemişsem de onları birebir yaşamış gibi hissettim. Kitabın en büyük başarısı bir zaman dilimini anlatırken okuru aynı bütünün içinde değişik olayları hatırlatabilmesi. Daha açık dile getirmek gerekirse, Barokas’ın üç bölümde derlediği anılar herkesin kendi hatıratları ile çoğalıp zenginleşiyor.
‘Çocukluğumun Büyükadası’ en çok kimin ilgisini çeker? Tabii ki tümüyle değilse de o dönemi yaşamış olanlar, Ada kültürünün bir nimet olduğunu bilenler ve mozaiğin içinde sevgiyle saygıyı aynı anda hissetmiş kişilerdir.
Gelecek kuşaklar için tahminde bulunamam ama mutlaka bir araştırmacı veya sosyal bilimci yazılardan faydalanacaktır.
Artık çocuklar öğle yemeğinin ardından iki saat zorunlu istirahat yapmıyor, faytonla tura çıkılmıyor; Yörükali Plajı’nda kumlu ayakların temizlenmesi için kabine leğende su getirilmiyorsa da, kökleriniz Ada’daysa kopamazsınız Ada’dan…
Ne mutlu hem bakıp, hem de görebilenlere…
Söz uçar yazı kalır.
Sağlıkla kalın.