Işığın bize en güzel oyunu renkler… Renklerin kültürlerde, bazı medeniyetlerde ve en önemlisi insan psikolojisindeki yeri bambaşka… Bu tür incelemeler, sayısız tezin konusu olmuş. Kimi sosyolojik, kimi dini açıdan yaklaşmış bu işe… Her kültürün renkler konusunda biriktirdikleri farklı gibi görünse de bu konuda ara sıra ortak noktalar, birbirini hiç bilmeyen toplumlarda renklerle bir araya gelişler var. Bunların başında mor geliyor. Siyah, aristokrasinin rengi… Siyah; büyüklük, ulvilik demek… Zenginlik, rahatlık, derinlik temsil eden bu renk, özellikle Bizans’ta çok önemli… Saygınlık içeren bu renk, hükümdarların kıyafetlerinden, taht döşemelerine, perdelerden, özel kaplamalara kadar her yeri süslemiş. Siyah, temel renk… Hükmün, otoritenin, kuvvetin, kararlılığın rengi... Batıda yas demek… Güçlü duyguların, gizemin ve kararlılığın rengi…Ve beyaz… Temizlik, saflık… Bütün aydınlık renklerin birleşimi… Beyaz; güven, mutluluk ve huzur denmektir… Bütün batı kültürlerinde gelinlikler beyazdır. Renklerin karmaşası ve zenginliğini gelinlik söz konusu olduğunda doğuya bırakmıştır beyaz. Rahatlığın, özgürlüğün, demokrasinin de simgesi olmuş, her zaman barıştan yana duran, güvercinleri bile sembol olmuş ferahlık yaratan bir renktir.
Gri, daha çok hayattaki pratik, zaman dışı, orta yolu bulan, her kalıbın rengidir. Son zamanlarda bize cinselliği çağrıştırsa da gri, kararsızlığın kararı, sonuçsuzluğun kesin sonucu gibi zıtlıklar içeren, yaşı olmayan bir renktir.
Cinselliğin, aşkın, tutkunun, sevdanın, hırçınlığın, coşkunun, savaşın; kısacası hayatı değerli kılan ve bizi bu değerle üstünde düşündüren ne varsa hepsinin rengidir kırmızı… Şehvet, acımasızlık, heyecan, seks, haz ve hızı içinde barındırır. Hem sevip hem de ondan nefret edebilirsiniz. Cinsiyeti olsa, kadın denir bu renge… O kadar değişken, o kadar hızlıdır.
Umudun, sonsuzluğun, sınırsızlığın, iyiliğin, güzelliğin, sevincin rengi ise mavidir… Dinginlik, sakinlik, samimiyet ve doğallık içerir. Tabiatın en temel unsurlarından biri olan suya, gökyüzünün verdiği en güzel armağandır mavi… Dünyamızın rengi, onun diğerlerinden canlı ve farklı olmasını sağlayan en temel özelliktir.
Yeşil, önce hepimize doğayı çağrıştırsa da dünyada paranın rengidir hiç kuşkusuz. Dünyanın en değerli paralarından biri olan doların rengi oluşu, dilimizde onun diğer renklerden farklı bir anlam yüklenmesine sebep olmuştur. Bu, hem insanın içini ısıtan hem ona derinlik veren hem de hayatın ciddiyeti hakkında onu uyaran bir anlamdır. İlerlemenin, tazelenmenin, hayatiyetin, devamlılığın, gelişmenin rengidir. Huzur, uyum ve gelişim demektir.
Sarı ise mutluluk demektir. Psikologların tanımı bu yönde… Gülüşün, kahkahanın, iyi anların sembolü gibidir. Hatta bu özelliğinden dolay ticaret alanında iyi bir pazarlama ve reklam unsuru olarak da kullanıldığı bilinir sarının. Sarı saçın, insan ruhu ve zevki üstünde tartışılmaz bir etkisi vardır. Meşhur filmde olduğu gibi, bazıları sarışın sever. Sarışın kadın, insana iyi gelen, onu güldüren, eğlendiren, hayata bağlayan, hayatın ciddiyetinden uzaklaştıran bir imajla yerleşmiştir zihinlere… Sarı, her zaman fenomendir.
Bütün bu ahkâm kesmeler, insanın renklere yüklediği, sonradan eklenmiş, belki de görünüşleriyle alakası olmayan, fazladan anlamlar…
Bunların hepsine karar veren, insanın kendisi… Kültür denen büyük zenginlik, insanların kabul ve kararlarıyla şekillenen bir olgu… Sonra da sanki bunlara bilinmeyen bir güç karar vermiş gibi bizden önceki nesillerin kabullerini keşfederek, halk bilimlerini oluşturuyoruz. Psikoloji, sosyoloji ve edebiyatın içinde onları arayıp bulmayı, onlara yeni anlamlar yüklemeyi seviyoruz.
Gün gelip başkaları bizim yüklediğimiz anlamları keşfetsin diye… Aslında her şey hayatın içinde kendiliğinden var. İnsanoğlu, ben buldum, diye boşuna böbürleniyor bana göre. Dünya kurulalı beri bu renkler vardı. Renklere bu anlamları veren de insan, ona bu isimleri kendince koyan da...