Aptallığın önlenemez yükselişi

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 1 yorum
21 Eylül 2022 Çarşamba

Aptallık, iyinin kötüden daha tehlikeli bir düşmanıdır.

Aptallığa karşı hiçbir savunmamız yok. Ne protestolar ne de güç ona dokunamaz. Akıl yürütme hiçbir işe yaramaz. Aptallar, kişisel önyargılarla çelişen gerçekleri basitçe inkar edebilirler. Kötüden farklı olarak aptal, tamamen kendinden memnundur. Aslında, onları agresif hale getirmek çok fazla zaman almadığından kolayca tehlikeli hale gelebilirler. Bu nedenle, kötü niyetli olandan daha fazla dikkat gerekir.

Aptal insanı bir daha asla gerekçelerle ikna etmeye çalışmayacağız, çünkü bu anlamsız ve tehlikelidir.”

Bunlar, aptallık ve ahmaklık üzerine kafa yoran ünlü bir Alman teoloğun sözleri. Bu görüşünü, 1943’te Nazi iktidarı tarafından konulduğu cezaevinde yazıya dökmüştü.

Dietrich Bonhoeffer Almanya’nın en iyi üniversitelerinde teoloji eğitimi alıp Alman Lüteryen Kiliseler Birliğinin en önemli din adamı olma yolunda ilerlerken Naziler iktidara gelir.

Bonhoeffer’ı, Nazilerin düşüncelerinden daha çok, bu kadar din adamı, sanatçı, akademisyen ve entelektüelin Nazi propagandası karşısında adeta hipnotize olup kötücül rejimin peşinden gitmeleri etkilemişti.

***

Bonhoeffer, 1933’te ilk günlerinden itibaren Nazi rejiminin kararlı bir muhalifi olur. Hitler'in Şansölye olarak atanmasından iki gün sonra Bonhoeffer, Hitler'i kıyasıya eleştirdiği ve Almanya'yı ‘putperest bir Führer’ kültüne kaymaya karşı uyardığı bir radyo yayını yapar ama yayın yarıda kesilir. Aynı yıl kiliselerin, Yahudilere karşı yapılan zulme karşı seslerini çıkarması çağrısı yapar. Ancak başaramaz, zira yıllar içinde kiliselerin en üst yönetimlerine Hitler’i destekleyen din adamları seçilir. Bu duyarsızlık, Hıristiyanlığın mazlumun yanında olduğu bir din olduğu inancı nedeniyle, Bonhoeffer’da büyük bir hayal kırıklığı yaratır.

Muhalifliği daha da artar ve iyice Nazilerin hedefine girer.

Ailesi ve arkadaşları olası olumsuz bir gelişme endişesiyle onu ABD’ye gitmeye ikna eder. Ancak orada kısa bir süre kaldıktan sonra ülkesine döner. “Ulusal tarihimizin bu zor dönemini Almanya halkıyla birlikte yaşamalıyım. Bu zamanın sınavlarını halkımla paylaşmazsam, savaştan sonra Almanya'da Hıristiyan yaşamının yeniden inşasına katılma hakkım olmayacak” der.

Ama çember iyice daralır. Nazi rejimi Bonhoeffer’in üniversite ve kilisede tüm dini faaliyetlerini yasaklar. Kamusal alanlarda da konuşmasına yasak getirilir. Herhangi bir makale veya kitap yayımlanmasına da duvar çekilir.

Nazi rejiminin ayakta kalmasının en nihayetinde, Hıristiyan uygarlığının yok olması anlamına geleceğini savunan Bonhoeffer, Alman halkının ya Nazi rejimi ya da Hıristiyanlık ve uygarlık gibi iki karşıt alternatif ile karşı karşıya kaldığını düşünür ve seçimini Nazi rejimin yıkılması yönünde yapar.

Kız kardeşinin kocası Hans von Dohnanyi’nin teşvikiyle Nazi karşıtı askeri istihbarat örgütü Abwehr’e girer. Örgütteki misyonu yurt dışı benzer örgütlerle ve Nazi karşıtı Batı ittifakı din adamlarıyla yazışma ve gizli görüşmeler yapmaktı. Ayrıca Dohnanyi ile birlikte kimi Alman Yahudilerini İsviçre’ye kaçırmakla görevlendirilir ve bunda başarılı olurlar.

Bütün bu eylemleri öğrenen Nazi rejimi Nisan 1943’te her ikisini de tutuklar ve cezaevine gönderir.

Cezaevinde onu tanıyan bir gardiyan birlikte kaçmak için kendisine teklifte bulunur ama Nazilerin ailesine karşı intikam alacağı endişesiyle öneriyi reddeder.

Cezaevinde kaldığı sürede Bonhoeffer aptallığın teorisini yazar. Aptallığın yarattığı kötülüğün, kötülüklerin en korkuncu olduğu fikrinden yola çıkarak aptallığın kökenlerini araştırır, bunun bireysel ve psikolojik bir maraz olmaktan çok sosyolojik olduğuna karar verir. Bireylerin, toplumun içinde iktidarın ihtiyacı olan aptallığa koyun sürüsü davranışı sonucunda yenik düştüğünü iddia eder. Diğer bir deyişle aptallığın doğuştan olmayıp zamanla iktidarların hipnotize ettiği yığınların birbirleriyle etkileşiminden çoğaldığını ileri sürer. Bu kitlelerin aralarında zeki insanlar olmasına rağmen bir noktadan sonra düşünme yetilerini ve farkındalıklarını yitirdikleri sonucuna varır. Kitleler özgürlüklerini kaybederek bir büyünün içinde yaşıyormışcasına diktatörlerin ardından gittikleri sonucuna varır.

Bonhoeffer bu aptalların kimilerinin zeki insanlar da olduklarını gördüğünden aptallığın ahlaki bir sorun olduğu kanaatine varır. Bununla birlikte içsel özgürlüklerini kaybedenlerin de büyünün içine rahatça girdiğini saptar.

Onun için kurtuluş, bireyin ahlaki sorumluluğunu hatırlayıp özgürlüğüne kavuşmasıdır. Bunu da bir din adamı olarak, Nazilerden kurtulduktan sonra Hıristiyanlığın beyaz bir sayfasını açarak bu süreci hazırlayacak yeni bir dini hayatta formüle eder, cezaevinde kaldığı sürede.

Lakin Şeytan kapıya dayanır ve gücünü aptallardan alan diktatörün adamları onu ilk önce Flossenbürg Toplama Kampına götürür, sonra da Hitler’e suikast tertipleyen ekibin bir elemanı olması iddiasıyla ölüme mahkum edilir.

Bonhoeffer Amerikan askerlerinin toplama kampına varmalarından sadece 14 gün önce, 9 Nisan 1945’te kampın meydanında çırılçıplak asılır.

Son sözü, “Bu bir son, ama benim için aslında hayatın başlangıcıdır” olur.

Biyografisinde, idama tanıklık eden kamp doktorunun şu sözleri dikkat çeker:

‘’Rahip Bonhoeffer'ı yerde diz çökmüş, Tanrı'ya hararetle dua ederken gördüm. Bu sevimli adamın dua etme biçiminden çok derinden etkilendim, öyle dindar ve öyle emindi ki Tanrının duasını işittiğini biliyordu... İnfaz yerinde tekrar kısa bir dua okudu ve ardından darağacına giden birkaç basamağı cesur ve sakin bir şekilde tırmandı. Ölümü birkaç saniye sonra gerçekleşti. Doktor olarak çalıştığım yaklaşık elli yılda, Tanrı'nın iradesine bu kadar tamamen boyun eğen bir adamın öldüğünü neredeyse hiç görmemiştim.”

***

Bonhoeffer’ın hayatı, o dönemde milyonlarcası gibi, gücünü aptallaşmış kitlelerden alan eli kanlı diktatör ve yardakçıları tarafından vahşice elinden alınır, 39 yaşında.

50 yıl öncesinde Friedrich Nietzsche, “Bireylerde delilik nadirdir; ama gruplarda, partilerde, uluslarda ve çağlarda kural budur” derken Bonhoeffer’ın aptallığın teorisine öncül bir destek verecekti.

Lakin aptallık bitmez. Bitmiyor da, tanık olduğumuz gibi günümüzde.

Gerçeğin çarpıtılmasıyla hipnotize edilmiş ve özgür düşünce yetilerini yitirmiş milyonlar, aptallaşmaya ve hayatlarımızı zindana çevirmeye devam ediyorlar, tüm dünyada.

Hakikati arayanlar için tahammül edilmesi ne zor bir durum olsa gerek.

Tek tesellimiz her şeye rağmen bu hayatlarda Bonhoeffer gibilerinin varlığı.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün