“Unutma! İnsan ne zamanda bir yolcu ne de mekanda… Fark et! İnsan özünde hep kendinde bir yolcu! Yol da kendi, yolcu da kendi!”
Hayata bazan yeni bir pencereden bakmak gerek. Genellikle bakmadığınız bir pencereden. Uzaklaşmak. Her gün yaptığınız her ne varsa, hepsini bir kenara bırakıp sıfırdan başlarcasına. Tüm rutinleri, tüm alışkanlıkları hepsini ama hepsini geride bırakıp, uzaklaşmak. Zihnen yapamıyorsanız, fiziksel olarak da kendini buna mecbur etmek. Gitmek. Tatile gider gibi değil de hiç bilmediğiniz bir yerde, neredeyse kimsecikleri tanımadığınız bir ülkede ya da bir şehirde ya da o da olmuyorsa bir mahallede çok da kısa olmayan bir süre geçirmek.
Ve bakmak, sizi siz yapan şeyler neymiş diye bakmak. Gündelik yaşamlarınızda onlar olmadan yapamayacağınızı düşündüğünüz, hatta onlar olmazsa yaşayamayacağınıza inandığınız neler, kimler, hangi alışkanlıklar bu yeni yerde anlamını yitiriyor? Neler ve kimler eksikliğini mütemadiyen hissettiriyor? Neler ve kimler özleniyor? Her an yanı başınızda olduğunu sandıklarınızın hangileri ile iletişim devam ediyor? Ya da her an yanı başında olduğunuz kimler yavaş yavaş çekiliyor hayatınızdan? Hangi lezzetler? Hangi davranışlar, oluşlar, hangi koşturmacalar silikleşiyor?
Ve onların yerine hangi yenilikler giriyor hayatınıza? Hangi sürprizler renklendiriyor gününüzü? Hangi anlar huzurla doluyorsunuz? Şehrin kalabalık ve civcivli hali mi sizi daha çok çekiyor? Ormanın ortasında uzaklara bakarken mi buluyorsunuz kendinizi daha çok huzurda? Yoksa bulutların gizlediği günbatımsız bir günbatımında, dalgalar sahili döverken mi dökülüyor dudaklarınızdan o sizi kendinize yaklaştıran, kendinizle, özünüzle buluşturan sessiz sözcükler?
Hiçbir şey olmadığını, hiçbir şey yapmadığını, hiçbir yere varamadığını zannettiği zaman bile insan, yol götürür. Tam da o anlarda, en özel yerlere götürür görmesini bileni. Yollar yolları getirir. Yolun kendisi bir varıştır.
Yeni bir pencere bul kendine bakacak ve çık yola. Yolda ol. Hiçbir şey olmasa bile yolun muhteşemliğini izle. İzle ve anlamaya çalış. Yol zaten sensin. Sen yoksan yol da yok. Bir kuş misali uç yolda; havalan. Ya da bir kaya misali çöreklen sırası geldiğinde. Çöreklen ve otur. Tüm ağırlığınla otur oturduğunda. Hayatın tüm yüklerini üzerinden toprağa boşaltırcasına otur. Toprağın tüm besleyici bereketini özüne çekercesine otur. Otur ve bekle. Sabret.
Havanın da, suyun da, toprağın da öğretisini duyana kadar bekle. Sonra o öğretiyle tohumlanmayı bekle. Yeşermeyi ve çiçeklenmeyi bekle. Meyve vermeyi bekle. Ve bir kere çiçeğe durdun mu toprakta, aç kendini sonsuza, serp meyvelerini yolda rast geldiğine. Serp. Serptikçe akışı sağlayacaksın çünkü. Ve aktıkça, hafifleyeceksin. Hafifledikçe bir kelebek misali, bir kuş misali uçacaksın yolda. Bilmediğin toprakların bilmediğin enerjileriyle önünde açılan öğreti kapıları besleyecek yaratıcılığını.
O yüzden kır tüm rutinlerini, çık yola. O yol ki, ayaklarının altında uzanan değil. Yol aklında, düşüncende, ruhunda… Çünkü insan ne zamanda bir yolcu ne de mekanda…İnsan özünde hep kendinde bir yolcu! Yol da kendi, yolcu da kendi! Sen de, ak, sal kendini hayat yoluna. Git sevgiyle selam ederek yolda rastladığın tüm canlara, bazan birlikte yürüdüğün, bazan ayrıldığın canlara. Birlikte iken bile yalnız, yalnızken bile birlikte. Ve unutma, nasıl odaklanırsan yola, öyle yaşarsın yolu.