Görünmez El'den Powell'ın Eline

Metin BONFİL Köşe Yazısı
2 Kasım 2022 Çarşamba

Sene 1776. İskoç ekonomist Adam Smith bir teori geliştirir: Ekonomik aktörler (üreticiler ve tüketiciler) sadece kendi menfaatlerini düşünerek ticaret yaptıklarında kendi ticaretlerinin kendilerine sağladığı faydaların toplamından daha büyük toplumsal bir fayda ortaya çıkar. Üstelik, der Adam Smith, aktörlerin topluma fayda sağlama gibi bir motivasyonu olmadan sadece kendi menfaatlerini maksimize etmek üzere davranmaları dahi bu toplumsal faydayı sağlamaya yeterlidir.

Burada bir de varsayım yapılır: Aktörler kendi menfaatlerini bilir ve bu doğrultuda rasyonel kararlar verirler.

Kendi kendine çalışan “Görünmez El”, der Adam Smith, serbest pazar mekanizması sayesinde fiyatları en doğru düzeyde oluşturur ve kaynakları en verimli yerlere kanalize eder. Bu El’in çalışmasını istiyorsanız “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” düsturunu uygulamanız gerekir (Laissez faire, laissez passer).

Sene 2022. Bugün halen Adam Smith’in temelini kurduğu serbest pazar ekonomisi kuramının toplumsal refahı artırmada en geçerli sistem olduğu kabul edilir.

Peki, gerçekten öyle mi?

Gitti Görünmez El, geldi Powell’ın Eli…

Bu el, ayda bir küresel finans piyasalarını ‘ya kırk katır ya kırk satır’ arasında bir tercihe zorlayan bir el. Ya faizi çokça yükseltip küresel resesyonu tetikleyecek, ya da ABD Doları ile başlayıp enerji fiyatları ile yayılan küresel enflasyonun paranın değerini kemirmesine izin verecek.

ABD’de ipotekli konut kredisi krizi olur, faizleri sıfırlarlar. COVID krizi gelir, yine faizleri sıfırlarlar; üzerine de 7 trilyon dolar havadan para basıp dağıtırlar. Ekonomiyi canlı tutalım sevdasına faizleri azıcık yükseltip işi çözme penceresini ıskalayıp bütün dünyaya kalıcı bir enflasyon ihraç ederler. Hammaddeler, petrol ve kıymetli madenler dolar ile fiyatlandığından dolara dayalı ithal girdi kullananların maliyetleri artar. Faizler yükselir, gelişebilmek için dolarla borçlanan ülkeler daha yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalırlar.

Ne yazık ki, bir miktar tasarrufu bulunan azınlığın güvenceleri; geçim sıkıntısı çeken çoğunluğun umutları, iş bulma umuduyla kapıdan kapıya giden üniversite mezunlarının hedefleri, emeklilik hayali kuran orta yaşlıların beklentileri hep Powell’ın eliyle şekillenecek hale gelmiştir.

Ya kırk katır, ya kırk satır… Enflasyon mu, resesyon mu? Hayaller de Powell’ın eli de sıkışmış durumda.

Bugün Powell’ın enflasyonu indirmek konusunda 1980’lerdeki Volcker’in aynı kararlılığını gösteremediğinden söz ediliyor. Neden? Volcker zamanında ABD’nin borçluluk seviyesi son 50 senenin en düşük düzeyinde idi. Bugün ise en yüksek seviyede. 1980’de ABD’nin kamu borcu GSMH’nın yüzde 37’si iken bugün yüzde 125’i civarında.

ABD’nin borcu 31 trilyon dolar oldu. Her 1 puanlık faiz artışı yılda 310 milyar dolarlık ilave borç servisi anlamına geliyor. Yani 4 puan artışın faturası yılda 1,2 trilyon dolar bir yerlerden çıkmak durumunda. Daha fazla para basarak ancak daha fazla enflasyon yaratılacağı artık çok net.

Bir dönemin sonuna mı gelindi? ABD’nin rezerv parayı kontrol eden bir güç olmasının sorumluluğunu iyi taşımadığını düşünenler çoğaldı. Hep kendine yontuyor ama kendi de sıkıştı bu defa.

Küresel finans sisteminin resetlenmeye ihtiyacı olduğunu söyleyenler artıyor. Bunlardan biri Kanadalı iş adamı ve yatırımcı Frank Giustra. Youtube’da izlediğim mülakatlarından birinde Çin’in uzun zamandır rezervlerini dolardan altına kaydırdığından, belki de altına dayalı bir kripto para çıkartabileceğinden söz ediyor.  Kripto paralar zaten bu alternatif arayışının bir parçası.

Giustra’ya göre küresel finans sisteminin bugünkü hali ile sürme ihtimali zayıf. ABD rezerv para avantajını kullanarak istediğine yaptırım uygulayabiliyor. Öte yandan, fazlasıyla dolar basarak kısa vadeli politik kazanımlar uğruna koskoca bir finans sisteminin temeline dinamit koyuyor. Giustra, “Fed pivot” anının, yani Fed’in faiz artırımlarında havlu atıp dönüş yapma noktasının yakın olduğundan söz ediyor. Aksi takdirde, borçların üzerine gelecek ilave faiz yükünü kimse taşıyamaz diyor. Başka yorumcular ise zombi şirketlerden hatta zombi ülkelerden bahsediyorlar. Faizler arttıkça banka bilançolarından ortalığa savrulacak iskeletlerden söz ediliyor.

Bir resesyon olur ise karlılıklar düşecek, karlılıklar düşünce hisse fiyatları daha diplere doğru gidecek. Servet etkisi ile harcamalar düşecek, bu da resesyonu derinleştirecek, sarmal hale getirecek. Öte yandan, enflasyon devam eder ise büyük kitlelerin alım gücü güneşteki dondurma gibi erimeye devam edecek.

Yani küresel varlık fiyatları balonunu patlatarak mı söndürsek, kendi haline bıraksak da mı sönse, Powell’in eli buna karar verecek.

Sizi bilmem ama Görünmez El çok iyi bir fikir idi; oysa bu görünen elde hiç mi hiç iş yok!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün