Bugünlerde İtalya’da şık bir masaya oturduğunuzda, size cam fanusla örtülü mini bir beyaz trüf mantarı gösterip, ilginizi uyandırmaya çalışırlar. Yemeseniz bile arkasında hikaye olan bir bitkinin heyecanını hissedersiniz…
İtalya’da şu anda Alba Bölgesi’nde beyaz trüf arama günleri. Yerliler eski zamanlarda bu tür arama çalışmalarını burnu kokuya çok hassas olan bir domuz eşliğinde ya da köpeklerle yaparlarmış, ancak domuzların da bu leziz ve ender mantara düşkün olması, toplayıcıları köpeklerle çalışmaya yöneltmiş.
Milano’da gezdim geçtiğimiz hafta iki gün… Bir şehri büyülü yapan temel ögeler esasen yapıları, müzeleri, tarihçesi gibi inceliklerdir, ancak bence şehir, gelen misafirinin yazdığı hikaye ile aslında kişilik kazanıyor. Aynı yere defalarca gidip başka bir şehre gitmiş hissine kapılmak mümkün…
Nitekim, bu sefer Milano ilk defa bana seslendi. Hep önünden hızlıca geçtiğim 19. yüzyıldan kalma bir pastane olan Marchesi’de sırtım bir duvara dayalı, uzunca süre demlenerek, şehre ait olmayı deneyledim. Defalarca arşınladığım Galleria of Vittorio Emanuele’in zeminindeki boğa mozaiğini herkes gibi etrafında bir tam tur atarak dilek dilemek için kullandım. İp gibi yağmura rağmen Brera’yı arşınladım, Bar Magenta’nın tarihini dinledim… Ünlü şair yazar filozof Manzoni’nin bahçelerinde gezdim…
İtalya’da vakit geçirirken aklıma daha yakın zamanda aşırı sağcı Giorgia Meloni’nin zaferi ile sonuçlanan seçimler geldi. Makro düzeyde bu sonuç eminim ülkenin siyasi kararlarında ve yol haritalarında belirleyici olacaktır. Ancak mikro düzeyde bakınca, köklü ve demokratik ülkelerin siyasetten çok uzak yerleşik bir dokusu ve albenisi var ve siyasiler bu doku ile uğraşmıyor. Başa geçen siyasi düşünce ülkenin var oluşunu derinden sarsacak bir yapı değişikliğine yönelmiyor. Bir süreliğine görevi devralan şirket yöneticileri gibi işlevsel kararlar alarak yürütme görevi üstleniyor. Belki de bu yüzden gelişmiş ülkelerde oy kullanma oranları artık düşük, başlarına bir felaket geleceğine inanmadıkları için, ‘buyursun hevesi olan ülkeyi yönetsin’ gibi bir rahatlık içindeler. Örneğin bu ay İsrail’de de oy kullanma oranı rekor derecede artmakla beraber ancak yüzde 70’i buldu. Sonuca bakılırsa, sağcıların daha fazla oy kullanma hevesi olduğu anlaşılıyor…
İnancım şu: siyaset ve seçim sonuçları önemini yitirmeli. Dar alanda paslaşmalar tabii ki iktidardaki siyasi görüş ile değişkenlik gösterebilir. Ancak bir ülkenin kendine ait bir uzun yol haritası ve geçmişi varsa, gelen siyasi düşüncenin mevcut temel hakları değiştirmemesi, ülkenin ekonomik avantajlarını yok etmemesi, köylüsünü esnafını mağdur etmemesi, azınlıklarına sahip çıkması beklenir. Bu yüzdendir ki, şu anda ülkemizin içine girdiği ‘seçim sonuçları çok kritik’ endişesi, aslında temelde çok daha büyük bir amaçsızlığı, hedefsizliği ve cehaleti çağrıştırıyor.
Gönül isterdi ki ülkenin siyasi karakteri çıplak gözle görülmeyecek kadar asgari önem taşısın… Her iktidar, geçmişteki bütün sanatçı ve düşünürlere eşit sahip çıksın, eğitimi sil baştan yaratmasın… İnançlara saygılı olsun… böylece biz de politik olmamak konusunda rahatlardık… Başa geçen ister sağcı ister sosyal demokrat, işini yaptığı sürece sırtımız yere gelmezdi…