-Deneme de nedir ki?
Birçok kişinin dilinin ucuna gelen bu soruyu, farklı ortamlarda anlatmış olmama karşın, yine kendimce yanıtlayayım:
Benim için deneme yazmanın en güzel yanı, koşut ve karşıt düşünceleri aynı anda tartışıyor olabilmektir. Bırakın bir başkasıyla olan düşünce farklılığımı, kendimle olsun çelişkiye düştüğüm anlarda, bunu dile getirmekten hiç kaçınmıyorum. Zaten hangimiz aynı duygu ve düşüncelerin sürekli etkisi altında kalıyoruz ki? Mutluluktan mutsuzluğa, sevinçten üzüntüye, huzurdan huzursuzluğa geçişimiz bazen bir anda olmuyor mu? Aynı şekilde bir dönem, bir düşüncenin ateşli bir savunucusu kesilirken, gelişen bilgilerimiz, artan deneyimlerimiz doğrultusunda bunlardan vazgeçtiğimizi unutuyor muyuz?.. Eskiden kendime kızar, değiştirdiğim bir düşünceyi paylaşmaktan utanırdım; şimdi öyle bir kaygım olmadığı gibi, bunu dile getirmekten de hiç sakınmıyorum.
Deneme türü elbette ki duygu ve düşüncelerimi aktardığım bireysel bir günce ya da görüşlerimi ortaya koyduğum bir makale değildir. Yazdığım hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda da değilim. Yüreğimden ne geçiyor, beynim ne söylüyorsa, birikimimle harmanlayarak kendi biçemimle yazıya döküyorum. Gün içinde karşılaştığım önemli ya da sıradan bir olay, beynimde çakan bir düşünce kıvılcımı, yaşadığım bir duygu, yazmak için beni kışkırtabilir. Bunlar yazıya döküldüğü anda, okurlardan aldığım tepkilerden, o konuda yalnız olmadığımı, başkalarının da zaman zaman bunları düşündüğünü ya da yaşadığını biliyorum. Onlarla aramdaki biricik ayrım, sanırım bunu dile getirme becerisinden kaynaklanıyor.
En önemlisi, yazdığım denemelerin birçoğu ben odaklıdır. Okurlarla birer dostla birlikteymişçesine söyleşirim, onlarla okuduklarımı paylaşırım, öykü anlatırım, bazen dertleşirim, arada bir de onlara takılırım. Kimi zaman damarlarına basarak özellikle kışkırttığım oluyor. Elbette ki amacım kimseyi kızdırmak değil, düşüncelerimin doğruluğunu kanıtlamaktan çok, farklı görüşleri sorgulamaya açık olmaktır. Buna bir arayış yolculuğu da diyebilirim. Özdemir Asaf, şu dizeleriyle sanki beni anlatıyor:
“Kimi aradığını yitirir aradıkça.
Kimi de arayandır, aranan onu bulur.”
Benim için önemli olan bu yolculuktur. Yola çıkarken bir yere varamayacağımı da biliyorum; buna karşın düşünce okyanusunda kulaç atmaktan büyük bir keyif alıyorum. Nitekim Bilge Karasu da, Ne Kitapsız Ne Kedisiz kitabında, yazının yazan için olduğu kadar, okuyan için de bir yolculuk olduğunu söyler. Elbette ki her yazar kendi çalışma alanı için benzer sözleri söyleyebilir. Oysaki denemenin belirlenmiş bir sınırı olmadığı, kendince özgür ve özgün bir tür olması nedeniyle bu arayış yolculuğunda ona daha çok önem veriyorum. Belki de ben, bu türde kendimi daha iyi ifade edebildiğim, ona yakın hissettiğim için!
Uzun bir süre önce yine denemeden söz ederken, diğer türler yanında onu edebiyatın üvey evladı olarak nitelendirmiş ve sözü şöyle bağlamıştım: Denemenin hakkını savunmak istiyorum!
Arada bir bu konuya değinmekle, belki bu çabamı sürdürmeye çalışıyorum.