Çocuklar ilkokuldayken öğretmenlere mecburi (!) alınanlar ve teşekkür etmeyi vesile olarak gördüğüm sayılı kişiler haricinde yılbaşında hediye alma adetim hiç olmadı. Annemin, babamın evinde de yoktu. Yılbaşı için süslü çam ağaçları, mağazaların pırıltılı ışıkları ile Noel Baba efsanesi küçüklerin büyülendiği bir süreçtir. Farklı anlam taşısa da benzer sevinci önce çocuklarım, şimdi evin en küçük bireyleriyle Hanuka’da yaşıyoruz.
Bayramın ilk gecesi mumları yaktıktan sonra sıra Hanuka hediyelerine geliyor. Hediyeleri satın alırken paketlerin göz alıcı olmasına özellikle dikkat ediyorum. Zira saniyede yırtacakları parlak ambalaj ve renkli fiyonklardan etkilendiklerini biliyorum. Hediye olarak sevdikleri bir oyun, oyuncak veya benzerini seçmeye dikkat ediyorum. Özellikle erkek çocuklarının hiç ilgisini çekmeyen yeni bir giysiyi Roş Aşana’da vermeyi tercih ederim. Yeni yıl, yeni giysi…
↔↔↔
Sevinmek kadar sevindirmenin eşdeğer olduğunu düşünenlerdenim. Bayramlarda başkalarının da gülümsediğini hissetmek insanın kendine yapabileceği en güzel hediyedir. Matan Baseter amaca yardımcı olan kurumlarımızdan. Bir ışık da sizden gelebilir.
↔↔↔
Bu sene zorlayan koşullar nedeniyle büyük toplum da yılbaşında hediye almak yerine daha yararlı bir paylaşımı tercih ediyor. Gerek okul arkadaşları, gerekse yakın çevremdeki dostlar bu yıl hediye almak yerine, hayır kurumlarına bağışta bulunuyor. Kimileri eğitimle ilgili kuruluşları, kimileri evde çam süsleme yerine TEMA gibi yerleri seçiyor. Aklın yolu bir… Böylelikle hem gelen absürt hediyeleri koyacak yer aranmayacak, hem de doktorluk gibi meslek grubundakiler gelen sayısız çikolata kutularını kimlere dağıtacağını düşünmeyecek.
↔↔↔
Çalışma hayatım bittikten sonra, cüzdanımın bir cebinde duran kartvizitleri artık sadece çiçek gönderirken kullanıyorum. Zaten gerekli tüm numaralar açıklamalarıyla birlikte cep telefonumda kayıtlı.
Geçenlerde bir sağlık merkezinde ilk kez gittiğim uzmanın kartını çıkarken yanıma aldım. Eve geldiğimde, kaybetmeden yerleştirmek istedim. Meğer uzun zamandır kartvizit defterini açmamışım. Tarihten bir yaprak çeviriyor gibi hissettim. Bir kartvizit defterinin arşiv niteliğinde olabileceği hiç aklıma gelmezdi. Üçte biri gereksizdi. ‘Önemli evraklar’ dosyasına, yani çöpe attım. Bir kısmı hâlâ geçerliydi. Geri kalanlar için çok düşündüm. Aralarında Kapalıçarşı’da artık yok olan birçok usta ve zanaatkâr, bankaların değişen müdürleri, kapanan restoranlar, kepenk indiren kitapçılar, terziler, zamana yenilmiş birçok meslek sahibi insanlar, farklı ülkelere göç edenler ve artık hayatta olmayanlar vardı. Sonuçta, her birinin yaşamımın bir parçası olduğunu fark edip saklamaya karar verdim. Böylelikle raflar atmaya kıyamadıklarımla çoğalmaya devam etti.
Temizliğe başlamışken cepteki telefon numaralarını da gözden geçirdim. Teknik olarak cep telefonundan silmek çok kolay. Bas tuşa, uçup gitsin. Ama duygusal açıdan çok daha zor… Yitirilenleri kendi elimle yok etmek ihanet gibi geldi. Dolayısıyla vefat edenlerin bir sene daha fihristte kalmalarını uygun gördüm. Kimilerinden ayrılmak kolay olmuyor.
Sağlıkla kalın.