Almanya’da geçtiğimiz günlerde ilginç bir terör operasyonu yapıldı. Kendisini Eyalet İmparatorluğu'nun şansölyesi ilan eden, işten atılmış bir demiryolu işçisi olan Wolfgang Ebel tarafından kurulan Reichsbürger hareketi, Alman Devletinin yabancı işgalinin gayrimeşru bir eseri olduğuna inanıyor. Modern Almanya'nın aslında bir şirket komplosu olduğunu savunan Reichsbürger üyeleri vergi ödemeyi reddetti, hatta kendi sahte uluslarını kurdular. Bütün bu gariplikler 7 Aralık günü Federal Başsavcılık ve yaklaşık 3 bin polisin katılımıyla başlayan operasyonla sonlandırıldı. Aralarında askerlerin ve sağcı popülist Almanya için Alternatif Partisi'nin (AfD) eski bir milletvekilinin de bulunduğu 25 şüpheli gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan birinin Avusturya'da, bir diğerinin de İtalya'da gözaltına alındıkları, yakalananlardan birinin de Rus vatandaşı olduğu açıklandı. Başsavcılık, yakalanan 50 kişiyi Almanya Federal Cumhuriyeti'ni yıkmak için terör örgütü kurmakla suçluyor. Devlet içinde devlet yapılanması ideolojisiyle ülkemizde 15 Temmuz Darbe Girişimi nedeniyle binlerce masum vatandaşımız şehit edildi ve yaralılarımız içimizi yaktı. Alman Devleti’nin bu girişimi geç de olsa fark etmesi masum insanların canlarının yanmaması açısından mutluluk vericidir. Ancak devlet yapılarının içinde yuvalanan bu terör örgütleri tüm dünya demokrasileri için son derece endişe vericidir. Almanya istihbarat servisleri tarafından 21 binden fazla destekçisi olduğu tahmin ediliyor; binden fazlası potansiyel olarak şiddet yanlısı olan grubun üyelerinin silah stokladığı ve silah eğitim kampları düzenlediği iddia ediliyor. Reichsbürger hareketinin düzinelerce üyesini Alman Cumhuriyeti’ni devirmek için bir darbe planladıkları; aralarında silahlı kuvvetlerin bir üyesi, bir pilot, bir avukat ve bir gurme şefin de bulunduğu komplocular, parlamentoya saldırmayı, milletvekillerini tutuklamayı ve ardından 71 yaşındaki, küçük aristokrat Heinrich Ruess'i hükümdar olarak atamayı umuyordu. Bir zamanlar Orta Almanya'nın bir bölgesine hükmeden bir hanedanın torunu olan Ruess, Frankfurt'un en pahalı mahallelerinden birinde yaşıyor. I. Dünya Savaşı’nı kaybeden Almanya’nın mülkleri elinden alınan aristokratlarından biri olan Ruess’in neredeyse yüzyıla yakın, mülklerinin devlet tarafından istimlak edilmesinden dolayı kinlenerek, bu terörist hareketin maşası olmasını beklememiz de çok normal. Nedense aristokrasinin, halka ait olan tüm zenginliklerin çalışmadan şımarıkça ve ilahi güç tarafından verildiğine inanmak gibi saçma sapan şımarık zaafları vardır. Avrupa demokrasileri şımarık aristokrasi artıklarının saldırılarıyla da askeri diktatörlerle de kanlı terör örgütleriyle de sınandı. Eski askeri diktatör Francisco Franco'nun destekçileri, 1981'de İspanya parlamentosunun kontrolünü ele geçirmeye çalışmıştı. İtalya’da, Marksist Kızıl Tugaylar örgütü ise silahlı mücadele vererek devrimci bir devlet kurmak ve İtalya'yı Batı Bloğu'ndan çıkarmak istemiş ve 1970'ler boyunca 14 bin şiddet eyleminden sorumlu tutulmuşlardı.
Demokrasilerin, iyileşerek yaralarını tüm dünyada sarmaları dileğimle…