Böyle gelmiş, böyle gitmesin

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı Sesli Dinle
4 Ocak 2023 Çarşamba

Öğretilmiş umutlarla yeni yıla girerken, 1 Ocak sabahında değişen neydi?

Uzun gecenin ardından yorgun kalktığınızda değişenin aslında sadece, insan icadı yıl sayısı olduğunu idrak edene kadar mahmur mahmur dolaşırken, kışın ortasında iklim değişikliğinin size ironik de olsa hediye ettiği saf güneşin aydınlığında, henüz uyanamamış beyin hücrelerinden, ‘Bu yıl böyle hep aydınlık geçsin bari’ dileği çınlıyordu kulaklarda.

Lakin, başladığınız yılın ilk günü ve sonrakilerde, öğrenilmiş çaresizliklerin tuhaf sarmalında yıpranmış yolunuza devam edeceksiniz. Zira sokağa çıktığınızda yine kaldırımlardan motosikletler geçecek, şehrin en prestijli mahallesinde, lüks markaların önünde anlaşılması zor insan kuyruğunun hemen yanı başında beliren yoksul üniversite öğrencilerinin, 3 kuruş parayı ceplerine indirmek için hikayeler üreterek, yakaladıklarına masallar anlatmaya çalıştıklarına devam edeceğini göreceksiniz.

Taksiler yine sizi almayacak. Taksilerin başındaki adamın da muhtemelen bir video daha çekip taksilerin nasıl onu aldıklarını anlattığını göreceksiniz. Akıl sağlığımızla oynamaya devam edecek birileri.

Üç şeritli yol fütursuzca ve umarsızca sağda solda park edenler yüzünden bire inecek yine. Ve siz, etrafınızdaki, duyarsızlıkla yaşayan onlarca insan size, “Allah başka dert vermesin” dediği için bunu da sineye çekeceksiniz…

Kuralsızlık diz boyu devam edecek. Birileri, orman kanunlarından esinlenip güçlü olmayı oynayarak sizi adaletsizce devre dışı bırakmaya devam edecek.

Utanmayı bırakın, mahcubiyet duygusu yine yokları oynayacak bu sene de. Zira ormanda var olmak ve hayatta kalabilmek için bu gibi kadim duygulara yer olmadığını çaresizlik içinde tekrar hatırlayacaksınız.

Yalan söylemek sıradan ve önemsiz bir davranış biçimi olmaya devam edecek.

Aslolan hayatta kalmaktır zira. Yalan, birilerine galibiyet getiriyorsa ‘ne âlâ’dır diyecek.

Sosyal medyada cahillerin, kifayetsizlerin ve kötücül ruhların özgürce ve şişmiş özgüvenleriyle yazdıkları yalanlar yüzünden kötülük yayılmaya devam edecek.

Ece Temelkuran’ın pek de yerinde saptadığı gibi, “Güçlünün haklı olduğu bir dünyada utançsızlığın sınırsızlığı ile davrananlar elbette kral olacak.”

Kim bilir, herkes çıkışsızlık ve çaresizlik içinde kral peşinde olmayı hedeflediği için utanç ve mahcubiyet kadük, yeni yıldızımız ise yalanın kendisi olmuştur…

***

En çok, büyük zorluklar ve fedakarlıklarla iyi bir eğitim almış ve bu kazanımla iyi bir işte çalışıp yükselmeye çalışan ve orta sınıfının bel kemiğini oluşturan kesimlere yazık oluyor, bu coğrafyada.

Kuralsızlıktan uzak, insanca ve adilce yaşamayı, çocuklarına, velilerinin kendilerine yaptığı gibi kaliteli bir eğitim sağlamayı, mütevazı bir ev ve arabaya sahip olmayı, arada bir dışarıda ailece veya dostlarıyla yemek yiyip eğlenmeyi, yurt dışına tatile gitmeyi, sanat ve müzik etkinliklerine katılmayı isteyen bu kesime gerçekten yazık oluyor. Yazık oluyor, zira bu kadar okuduktan sonra, gaddarca çalışırken yaşam standartları neredeyse bunları düşünmeyen alt sınıfların hayat düzeylerine inmek üzere.

İsteseler bile, taksi dahi bulamıyorlar. Bazıları Avrupa’ya gitmek isteseler, vize alamıyorlar. Çareyi, hafta sonları bazlama kahvaltıcısına veya akşamları en fazla pizzacıya gitmekte buluyorlar.

Memleketteki derin tuhaflıkları dert edinecek takatleri bile kalmıyor.

Ne acı, ne büyük bir hayal kırıklığı

Coğrafya kaderdir sözü bir bakıma doğrudur ama bizim coğrafyamız 99 sene önce makus talihini değiştirmeye çalışarak çağdaş ve müreffeh bir ülke olma yolunda kronometreyi çalıştırmaya başlamıştı. Gelinen noktanın ne kadar tatmin edici olduğu görülüyor…

Nüfusunun en fazla yüzde 5 ila 10’unu oluşturan über veya mütevazı zenginlerle turistlerin doldurduğu pahalı otelleri ve şık restoranları gördüklerinde kimilerinin bizim akıl sağlığımızla oynarcasına, “Hani ekonomik sıkıntı vardı, hani orta direk çökmüştü” denli, post-truth döneminin en pespaye hakikat çarpıtmasına yenilmemek gerektiğini hatırlatmak lazım.

Dünyanın en genç emeklilerinin doldurduğu bir ülkede emekli maaşlarını karşılamak için enflasyonun artacağını bile bile para basılacağının veya zamanında tüm vergilerini ödeyenlere yeni vergiler getirmenin kaçınılmaz olacağını da hatırlatmak lazım.

Vergisini ödemeyene de genelde affın çıktığı tuhaf bir coğrafyadır burası.

Sandık demokrasisinin yarattığı bu garipliğe hiçbir çare bulmayanların olduğu bir ülkede yaşamak yorucudur ve son tahlilde bu topraklara hiç layık olmadığı kadar dargınlık doğurucudur…

***

Başka bir gerçek de var ama.

Sartre’a göre, “Her seçim bir kaybediştir. İnsanın durumundan ne Tanrılar sorumludur ne ilk günah, ne kalıtım, ne çevre, ne soy, ne sınıf, ne anne baba, ne yanlış ve doğru eğitim, ne de çocukluk veya gençlik yarası. İnsan özgür yaratılmıştır. Durumundan sadece kendisi ve özgürlüğü kullanım alanı sorumludur.”

Coğrafya kaderdir ama insan özgürce yapacağı seçimlerle kendi kaderinin ağlarını istediği yönde örebilir belki de.

Coğrafyanın kaderi ile özgür seçim yapma arasında sıkışmışlık galiba iyi eğitimli, yaşamı olumlayarak, kutsayarak ve her daim çıtayı yükselterek yaşamak isteyen gençlerin bizatihi gerçek kaderi olmuş durumda.

***

 Charles Bukowski, karamsarlık sarmalı altında şöyle demişti:

Nice mutlu yıllara demeyeceğim, çünkü değişen bir şey yok. Günler aynı, insanlar aynı, yalanlar aynı, dekorlar ve sahneler aynı, kandırılanlar aynı. Ve yine aynı olacak; sahte kahkahalar, sıra dışı böğürmeler... İyi kusmalar.”

Hakiki kahkaha atmakla kusma arasında gidip gelenler bu coğrafyanın gerçek sessiz kahramanlarıdır aslında.

Hayatı kutsamak ve insan gibi yaşamak isterken seviyesizliğin duvarına çarpanlar yine de küsmesinler, kusmasınlar, ‘hayata’ demeye devam etsinler…

Böyle gelmiş, böyle gitmeyecek zira.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün