Valikonağı Caddesi ile Şakayık Sokağının kesiştiği köşede, pazarları hariç, her gün özenle hazırladığı tezgâhın önünde çiçek satan esmer tenli, gençten bir kadın durur. Gerçi karı-koca birlikte çalışırlar. Müthiş bir pazarlamacı olan kadın gün boyu satış yaparken, eşi de taburede oturup çakısıyla çiçeklerin sapını keser, gelen daimi müşteriyse demeti ‘janjan’lı kâğıda sarar.
Her ne kadar son zamanlarda benzeri satıcılar ‘Romen’ olarak adlandırılıyorsa da halk ağzında ‘Çingene’ diye bilinirler.
Yıllardır bu ikiliden çiçek alırım. Çiçek almak için hep bir bahanem vardır. Sevindiğimde alırım, sıkıntılı olduğumda alırım. Aslında çiçek ve resim bana göre bir evin vazgeçilmez ikilisidir.
Tezgâhın önünden her geçişimde, “Ablaa bugün çiçek almıyorsun?” diye seslenir. Çoğu kez ısrarcı değildir. Alıcı olduğum zaman ise hemen hisseder, “Sol taraftakilere bakma, istesen de sana vermem”le başlayan alışveriş, küçük bir pazarlıkla devam eder, ardından teatral bir bakışla, “Güzel ablam, gözünü seveyim, kesme paramı bugün” cümlesiyle sona erer. Sonuçta seçtiğim çiçekler, ‘janjan’lı kâğıda sarılıp, ‘bereketli olsun’ temennisinde bulunulur. Aldığı parayı ise şalvarının beline diktiği kat kat giysilerin arasındaki bir cebe koyar. Kalp hastası olduğunu bilirim. Çalışkan mizacı şikâyete meyilli değildir. Sadece yoğun COVID döneminde, “Ablaa sabahtan beri ancak iki demet satabildim, işler çok durgun” diyerek sıkıntısını dile getirmişti. O süreçte, ihtiyacım olmasa da zaman zaman önünde durur, “Misafirliğe götürüyorum ona göre seç” deyip bir-iki demet alırdım. Giderken, “Anne iyiii? Hiç geçmiyor buralardan…” diye arkamdan seslenirdi.
Yılbaşına doğru çiçekçi kadının tezgâh çeşit değiştirir. Demet demet kırmızı kokinalar, yaydığı kokuyu sadece sokakta sevdiğim fulyalar ve plastik kovalara yerleştirilen az sayıda renk renk çiçek… “Ablaa kokina vereyiim.” “Yok, eve kokina sokmam.” “Peki fulya vereyim.” “İstemem, kokusu ağır geliyor.” “Ee, ne alacan o zaman?” diye yüzüme bakar. “Yarın gelip taze çiçek seçeceğim” sözleriyle yoluma devam ederim. “Haydi selametle. Yarın gel ama” demeyi ihmal etmez.
↔↔↔
Yılbaşı… Daha doğrusu miladi yeni yıl... Keyif var ya da yok, yine de insanlar mutlu olmak için bir pırıltı arıyor. Tutunacak herhangi bir değerin kalmadığı, küresel düzeyde ahlak değerlerinin anlamını yitirdiği bir süreçteyiz. Yine de çoğunluk kendine göre bir hazırlık yaptı. Gıda sektörü kısa süreli de olsa canlandı. Malum eğlence anlayışımızın bir bölümü, masayı sonradan rahatsız edeceğini bildiğimiz çeşitlerle doldurmaktır. Çoğunluk yılbaşını ekran başında geçirdi. Kimileri farklı kanallarda, ‘Özel Yılbaşı Programı’nda Sibel Can gibi ünlülerin şarkılarıyla neşelendi. Kimileri de sosyal medyanın gücü olan WhatsApp gruplarındaki önerileri yeğledi. Örneğin 19.30’da Berlin Filarmoni Orkestrası’nın ihtişamlı mekandaki konseri, ardından Fransız TV5’te çekimi kraliyet saraylarının en büyüklerinden biri olan Fontainbleau’de gerçekleşen Adamo, Enrico Macias gibi starların ardından görsel bir şölene dönüşen havai fişek gösterisi izlendi.
↔↔↔
Milli Piyango biletlerini her yıl çok önceden farklı semtteki bayilerden almaya özen gösteririm. Bu sene bilet işi son dakikaya kaldı. Dolayısıyla önüme çıkan ilk seyyar satıcıdan bilet aldım. Çekiliş sonrası sonuçlarını saniye içinde internetten öğrenmektense, gazete sayfasından aramayı tercih ederim. Biletime amortiden bir fazlası geldi. Çeyrek biletten 800 TL çıktı. Tabii çeyrekten bana kalan iki yüz lira. Kazandığımla alacağım yeni biletten daha fazla çıkması da muhtemel.
Yeni başlangıçlar, yeni umutları gerçekleştirsin.
Sağlıkla kalın.