Geçtiğimiz cumartesi, yeni açılışından beri ilk kez AKM’ye gittim. Sanırım COVID başlayalı bu kadar kalabalık bir ortama ilk girişimdi.
Büyük salon tıklım tıklım doluydu. Sevindim, çünkü sokakta görmeye alıştığımız asık yüzlerin yerine, insanlarda coşku vardı. ‘Cumartesi geceleri’ konsepti geri gelmişti sanki. Fuayede tanıdık simalar, ayaküstü sohbet, bir gülümseme, hatta, “Ay, siz de mi buradasınız?” gibi absürt sorular bile iyi geldi.
İstisnaları saymazsak, izleyicilerin geneli maskesizdi. Bazen nefessiz kaldığımı hissetsem de her türlü virüsle bakterinin birbirine karıştığı bu dönemde, Japon modelinin geçerliliğine inanıyorum, en azından kalabalık ortamlarda…
Son yıllarda biraz klostrofobi, biraz da deprem sonrası üstümden atamadığım tedirginlikten ötürü sinema/tiyatroda sıra başı biletlerini almayı yeğliyorum. Salonun yeni düzenlemesinde koltuklar arasındaki mesafe daralmış. Kısa boylu olmanın avantajları böyle durumlarda belli oluyor. Sıra başında oturup, dizlerim ön koltuğa değmediğinden, öbür uçta bileti olup önümden geçen her bir kişi için ayağa kalkmıyorum. ‘Özür dilerim’, ‘rica ederim’lerin arasında yan yan dizilip küçük adımlarla yerlerine ulaşmaya çalışırken, kişinin ya paltosu düşer ya çantası takılır. İlk, ‘gong’ çalıp salon kararmaya başladığında montların hışırtısı çoğalır ve ardından sessizlik. Onun için perde arası verilmeyen izletileri daha çok severim. Diğer türlü aynı merasim iki kere tekrarlanır.
***
7 Aralık gecesi, Ali Poyrazoğlu’nun ‘Desiderata: İnsan Sesine Konan Kuş’ projesi opera ile tiyatroyu birleştirdi. Desiderata, İspanyolcada arzu edilen obje, anlamına geliyor. Poyrazoğlu, konuk orkestra şefi olarak İstanbul Devet Opera ve Balesi Orkestrası’nı yönetti. Aynı bağlamda da olağanüstü mizahi üslubuyla sanatın günlük hayatımıza kattığı farkı dile getirdi.
O gece, “Sanatçı ayakta alkışlanır” sözleri bir kez daha yaşandı. Ali Poyrazoğlu ile İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçıları seyirciler tarafından uzun süre ayakta alkışlandı.
***
Oyun sırasında Ali Poyrazoğlu, Hz Muhammed’in “İki günü aynı olan adamın bir günü kayıp demektir” cümlesini dile getirdi. Kanımca bu deyiş Poyrazoğlu’nun yaşam mottosu. Elli yıllık tiyatrocu, yönetmen, oyun yazarı, sinema ve dizilerde sayısız rol almış, köşe yazarı, aynı zamanda eğitmenlik yapmış bir değer, neden operayla ilgili bir proje hazırlar?
Poyrazoğlu, Sabah Gazetesinden Sonat Bahar’la gerçekleştirdiği söyleşide, “(…) amacım hoşgörü alanını genişletmek. İnsanların her tür sanat dalı aracılığıyla daha mutlu yaşayacaklarını düşündüğüm için yeni projeler peşinde koşuyorum.(…) Yeniden yaratmak kişiyi gençleştiriyor, yaşama bağlıyor” dedi.
Sanatçının opera ile buluşmasına gelince, proje operayı halka sevdirmek ve klasik müziği daha rahat dinlenir şekliyle sunma düşüncesini bilen Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan’ın kendisinden sahneye bir eser koymasını istemesiyle gerçekleşti. Yüreğine sağlık Ali Poyrazoğlu.
Sağlıkla kalın.