İki yıl kadar önceydi. Amerikan demokrasisinin sembolü Capitol Hill, Trump destekleyicileri tarafından basılmış, yer yer tahrip edilmiş, yakılmış, halkın temsilcileri bulundukları yerden çıkamaz hale gelmişlerdi. Yüzyılın başındaki 9/11 saldırısından sonra ülkenin yaşadığı bu ikinci travmanın izleri hala Amerikan kamuoyunu derinden meşgul ediyor, üzerine yapılan çalışmalar kitaplara konu oluyor, özellikle sosyal medyada ilgi görüyor.
Görevdeki başkan Donald Trump’ın, seçimi Obama döneminin Başkan Yardımcısı Joe Biden’a karşı kaybetmesi ile sonuçları şaibeli ilan etmesi, kendi dışındaki herkese suçlayıcı tavırlarla saldırması, yandaşlarının taşkınlıklarına seyirci kalması, adeta bundan medet umması, tarihte iz bırakacaktır şüphesiz.
Konuyu araştırmak için kurulan komisyonun çalışmalarının paylaşılması ile kamuoyunun yeniden dalgalandığını belirtmekte fayda var. Özellikle Demokrat seçmenlerin, ancak Trump karşıtı Cumhuriyetçilerin de nezdinde endişe yaratan bir başlık bu. Hatta geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleşen parlamento yenileme seçimlerinin bazı istenmeyen olaylara gebe olabileceği de sık sık gündeme gelmişti o dönemde.
Amerikan demokrasisindeki bu takılma hali siyaset bilimcilere göre en çok Moskova ile Pekin’i rahatlatıyor, Putin ile Xi’nin ekmeğine yağ sürüyor. Dünyanın dört bir tarafındaki otoriter rejimler için bir nimet olmuş Capitol Hill baskını.
Moskova’nın Ukrayna’yı istilası ve burada gerçekleştirdiği zulüm Putin’in, Pekin’in COVID-19 karşısında sergilediği sert politikalar Xi’nin hem dünyadaki hem de ülkelerindeki popülaritelerini gölgeler gibiyken, başta Amerikan demokrasisi olmak üzere batı demokrasinin ve liberal yönetimlerin zafiyetleri, aksamaları, bu otokratların meşruiyetlerini korumaları için bulunmaz bir nimet oldu.
Genelde dünya kamuoyuna ancak özellikle kendi halklarına yönelttikleri kuvvetli ve hesaplı propagandanın temelinde bu gerçek yatıyor. Otoriter rejimler demokratik rakiplerinin tökezlemelerini ellerini ovuşturarak izliyorlar. Kendilerine uydu olmak için halklarını karşılarına alacak kadar körleşmiş bazı yandaş rejimlere de selam göndermek için uygun bir araç böylesi propagandalar. “Gerçek demokrasi bizimkisi, batıdakinin zaafları öylesine çok ki insanlar sefalet içinde” şeklindeki söylemlerle oluşturulan siyasi ortam ile halk yığınlarını etkilemek, oyunun olmazsa olmazı olmuş.
Basının susturulmasının, muhalefetin etkisizleştirilmesinin bunda önemli rolü var şüphesiz. İnsan haklarının milli değerleri korumak adına yok sayılabileceği böylesi ortamların, halkın refahının arttırılması adına çok verimli bir iklim sunmadığı bir gerçek. Sosyal medyada üretilip servis edilen komplo teorilerinin, şartlar oluştuğunda, demokratik düzenleri en zayıf halkalarından koparabileceklerini unutmamak gerekir.
Pekin dijital takip yöntemlerini geliştirmekle insanlarını her an gözetim altında tutmakta… Moskova, Ukrayna savaşı üzerinden milliyetçi duyguları şahlandırıp savaşa karşı olanları vatan haini ilan etmekte. Gelin görün ki, otokratik rejimlerin de geleceklerini sağlama almak için halk desteğine ihtiyaçları vardır.
Halk genellikle kendi refahını diğer ülke halklarının refahı ile karşılaştırmak eğiliminde olur. Liderin başarısı, esas itibarı ile bu kıstas ile ölçülür. Karşılaştırmanın yapıldığı ülkelerin iç kamuoyu nezdinde hırpalanmaları, alçaltılmaları o yüzden otokratlar açısından önem arz eden bir durumdur. Batı demokrasisinin kapitalizmin esiri olduğu, halkların bunun dişlileri arasında sıkıştırılıp bezdirildikleri, sefalete, yokluğa mahkûm edildikleri, ‘gerçek’ demokrasinin ‘evde’ olduğu teması, yedi gün yirmi dört saat servis edilen, daha doğru bir deyişle işlenmesi gereken bir mevzudur.
Putin’in Ukrayna savaşının başından beri, hatta savaşa giden süreçte üzerinde durduğu söylem üç önemli temel üzerinde duruyor. Batıdaki demokratik düzenin çöküşü, batı ülkelerinin dış politikalarının iflası, uluslararası liberal görüşün etkisizleşmesi.
Capitol Hill meselesi, Brexit konusu, AB’de takip edilecek dış politikalardaki görüş ayrılıkları aslında demokratik düzenlerin altından kalkamayacakları problemler değil. Adil temeller üzerine bina edilen insan haklarına duyarlı yönetimler zorlukları yenmenin yollarını her zaman bulmuşlardır. Lakin otokrasinin bunun kavraması pek zordur.