Sanayi toplumunda girişimci insanlar toplumu değiştirir, insanlar mesleklerini seçme özgürlüğüne sahiptir, insanlar iş buldukları yerlere gitme özgürlüğüne sahiptirler, özel mülkiyete ve hukuka düşkündürler ve devletin özel mülkiyeti koruması beklenir. İnsan ve bilim sanayinin ekonomik değeri girişimcilerin hizmetindedir. Ama sanayileşme ve sanayi toplumuna yönelik birkaç önemli eleştirmen vardı. Marx ve Engels, dünya işçilerini kapitalizme karşı birleşmeye davet eden bir propaganda parçası olan Komünist Manifesto'yu 1848’de ve Kapital’i 1867-1894 yılları arasında yazdılar.
Emekçiler sömürülüyordu, sömürülen işçiler ve emek hareketi, Karl Marx’ın öngördüğü gibi bir komünist devrime yol açmadı, ancak yazıldığı yıllardan hemen sonra İngiltere, ABD ve Almanya'nın işçileri için daha iyi yaşam koşulları, daha iyi çalışma koşulları, daha iyi emeklilik koşulları sağladı. Yalnızca Rusya'da, sonunda bir işçi devriminin ana nedeni olacak olan Bolşevizme ve 1917’de Rus Devrimi’yle sonuçlanacak bir süreci başlattı.
Kapitalist dünyada ise işler farklı bir gelişme süreci izleyecekti. Sanayiciler, yeni oluşan sınıf yani burjuvalar, fabrikaların sahibi olanlar gitgide zenginleşecek ve eski aristokratların yaşam tarzını taklit etmeye başlayacaklardı. 20. yüzyılın aristokratları gibi olacaklar, örneğin Manhattan’daki Vanderbilt Ailesine ait dev evler kapitalist dünyanın yeni saraylarına; büyük şirketlerin, tröstlerin sahibi ve yöneticileri ise yeni krallara, kraliçelere, düklere, düşeslere benzeme çabalarıydı. Adı kapitalizm olan yeni monarşik düzen… Şirket yöneticileri, patronlarının hayatlarını taklit etmeye başlayacak ve Manhattan şehir merkezindeki devasa şehir evlerinde yaşamayı tercih edeceklerdi. Şirket yöneticileri ve bu ailelerin altında çalışan insanlar da varoşlardaki yaşam tarzını küçük porsiyonlarda taklit etti. Banliyö kelimesi bu tarzda, kredili evler, bahçelerde yeşil çimenler, barbeküler, bahçe partileri, daha sonra ailelerin sahip olduğu arabalar… Bunların hepsi iyi bir hayat yaşamanın bir parçası haline geldi. İyi bir hayatın anlamı haline geldi.
Öte yandan köleliğin sona ermesinden sonra özellikle Asya'da, Hindistan'da, Çin'de; Büyük Britanya İmparatorluğu için yeni ufuklar açılıyordu. Sanayi Devrimi insanları, para biriktirirlerse, daha fazla para kazanırlarsa, tüketime, artan tüketim kalıplarına dayalı olarak daha iyi hayatlar sürmelerine yol açan iyi bir hayat yaşayabileceklerini düşünmeye yönlendirdi. Ve lüks ticaret, sadece lüks ürünleri değil, her türden lüksü içeren genel bir ticaret dünyasına dönüştü. Yetmedi tüketim tapınaklarına dönüştürüldü. Her girdiğiniz mağazada size hayal hayatlar, hayal görüntüler satan, sizi gerçekliğinizden uzaklaştıran, sizi kendinize yabancılaştıran, sahibi olmadığınız paralarla alışverişe adeta zorlayan ve iki yakanızı borçtan kurtaramadığınız tüketim çılgınlığı…
Küresel nüfus arttı, insanlar aşı ile korundular, endüstriyel gıda üretimi ile beslendiler. Girişimcilerin ve sanayi toplumunun hizmetinde bilimi, teknolojiyi, sermayeyi ve fosil yakıtları kullanan Sanayi Devrimi; öte yanda psikolojik açıdan bireyselliğe tapınan bireysel köleler yarattı.Üstelik bu köleler, bireyselleştiklerine; kendilerine ait bir yaşantısı olduğuna inanan köleler oldular. Ama tüm yaşattıklarına rağmen Marksizm bitti. Bitişi de doğuşu gibi görkemli oldu, büyük kitlelerin hafızalarında iyisiyle kötüsüyle bıraktıklarının yanında bizim memleketin birkaç nesli bu uğurda işkence çektiler, hapishanelerde yattılar, öldüler. Ağır çok ağır bedeller ödendi. Bir zamanlar kendisine bir mezar bile reva görülmeyen canım Nazım Hikmet’in çilesi tüm Tük aydınlarının ezberindedir. Peki Marksizm’in mirası neydi? Kapitalist ekonomide işçilere haklarını vermek ve onların çalışma ortamlarında yasalarla haklarını korumak, onlara sendikalar veya sendikalar altında örgütlenme hakkı vermek, onlar için pazarlık yapacak olan sanayi şirketlerinin sahiplerinin temsilcileri ile onlara hak vermekti diyebiliriz. Grev, sağlık sigortası, işsizlik sigortası, emeklilik hakları; bunların hepsi Marx’ın teorileri sayesinde hukuk alanına girecekti.Kim ne derse desin Marx büyük adamdır. Yaşantımla bunu ispatlayamasam da bir başka yaşam biçiminin olmasını, insanların eşitlik içinde yaşamasını gerçekten isterdim. Bence birçoğumuz da isteriz. Öte yandan dünyanın zengin yaşlıları ve yoksul gençliği için de yeni Marx’lar bekliyorum. Artık salgın hastalıklar ya da dev dünya savaşlarında şükürler olsun erimeyen dünya gençlerinin de rahat yaşaması için yeni yollarda yürünmesi şart görünüyor.