Bugün, Pazar Postası ve Son Havadis gazetelerinin sahibi dedem Cemil Sait Barlas’ın, Pazar Postası gazetesinin 23 Mart 1952 günü yayınlanan 59 numaralı sayısının başyazısını sunmak istedim…
Evvela, kısaca dedem Cemil Sait Barlas’ın hukukçu olduğunu, Heidelberg Üniversitesinden kamu hukuku doktorası olan bir gazeteci olduğunu hatırlatmam elzemdir. Dedem, ticaret ve ekonomi bakanlığının yanı sıra devlet bakanlığı yapmış, sahibi olduğu Son Havadis’te ise ikinci yeni edebiyat akımının doğuşunda tesiri olmuş. Memleketine hizmet etmiş ve neredeyse hayatı ile bedelini ödemiş eski CHP Antep milletvekili olan dedemin zeytin yeşili gözleriyle bir zaman yolculuğu yapalım istedim…
Buyurun efendim…
Evvel zaman içinde…
***
“Bizim hedefimiz memleket realitesinden doğan devletçiliğin tahakkukudur”
Basit fakat büyük davalar vatan çocuklarını bekletmektedir. Dünyanın geçirmekte olduğu buhran bu davalarımızın halli için çok büyük fırsattır. Batı alemi baştan aşağı içtimai kaynaşma içindedir.
İngiltere’de silahlanma programının tatbiki ile sosyal nizamın yerleşmesini ahenkleştirmek için uğraşılmaktadır. Bu yüzden çıkan meseleler yalnız muhafazakârlar ile İşçi Partisi arasında değil İşçi Partisi içinde de şiddetli mücadelelere yol açmıştır. Fransa; hayat pahalılığı ve Fransız Frangının istikrarı yüzünden arka arkaya kabine değiştirmektedir.
İtalya, buna benzer meselelerden dolayı iç huzura kavuşamamıştır. Batı Almanya bir tarafta mucize diye vasıflandırılacak tarzda kalkınma yolunda “dev” adımlar atmakta, diğer taraftan yarı vücut halinde bir devlet teşekkülü olmaya çalışmaktadır. Demirperde arkası ise ancak eski Mısır’da firavunlar idaresinde rahmet okutan bir zulüm altında kıvranıp durmaktadır.
Geçmiş devirlerle mukayese ettiğimiz Türkiye dış tehlike bakımından daha sağlam durumdadır.
Geçen yüzyıllarda olduğu gibi büyük devletlerin anlaşmaları için paylaşma mevzuu olmaktan kurtulmuş vaziyetteyiz. Milli birliğine dayanarak herhangi bir tecavüz karşısında kendini müdafaaya azmetmiş bir millet olarak dimdik ayakta durmaktayız. Ancak dış tehlikeye karşı azimli, kararlı olan milletimiz iç idare bakımından hedefi tam olarak tesbit etmiş bir idareye sahip denilemez.
767 bin kilometre murabbaı bir memlekette yaşamaktayız. Millî mücadele bittiğinden beri bugüne kadar memleketin en büyük serveti olan nüfusu iki misline yakın artmış on iki milyondan 22 milyona çıkmıştır. Toprak altı ve denizde tabiî servet olarak milyarlar değerinde kıymete sahibiz. Memleketin birçok yerleri ziraat mahsulleri bakımından çok verimlidir. Artan nüfusa uygun olarak bütün bu kaynaklardan istifade etmek memleketin hayat standardını arttırmak lazımdır. Başka memleketlerin kendi dertleriyle meşgul olduğu bu zamandan daha müsait bir fırsat da bir daha elimize kolay geçmez. Avrupa huzura kavuşup ihracatını tam olarak tanzim ettiği zaman biz bugünkü vaziyette kalırsak eski zamanlarda olduğu gibi başka devletler tarafından istismar edilmeye mahkûm oluruz.
Kalkınmamız için de memleketin muayyen bir dereceye kadar sanayileşmesi lazımdır. Bu sanayiin bir taraftan istismarcı olmayan müteşebbisler tarafından kurulması, geliştirilmesi lazımdır. Memlekette iç pazarlar ancak bu suretle gelişir. Bugünkü sanayii derecesi memlekette hayat standardının yükselmesine kâfi değildir. Bunu servetin, kazancın yalnız fertler arasında değil, şehirler, vilayetler arasındaki taksiminde de görüyoruz.
Orta Anadolu’nun çorak bozkırlarında yaşan insanların kazanç imkân ve hayat seviyesiyle İstanbul, İzmir gibi yerde yaşayan tüccarların kazanç imkân ve hayat seviyesini mukayese etmek bizi bu memleketin gelişmesi hususunda düşünceye sevk etmelidir.
Ege mıntıkasının bugün biraz para kazanan pamuk müstahsilinin âtisi de teminat altındadır denilemez. Memleketin ihtiyacının çok kısmını karşılayan mensucat sanayiine malik olamadıkça Avrupa rekabeti karşısında pamuk müstahsillerimiz her an iflas tehlikesindedir. Şehirde yevmiyesi 70 kuruştan başlayan esnaf, fabrikalardaki işçilerin yaşayışı, memurların hali bizi bu dertlerin halini düşündürmeye sevk etmelidir.
Biz bu dertlerin hallini şehirlerde devlet tarafından kurulacak sanayile dampinge karşı himaye edilecek yerli teşebbüslerde görmekteyiz. Biz köylünün kalkınmasını Hollanda’da olduğu gibi istihlak kooperatiflerinde görmekteyiz. Memurun, dar gelirlinin hayat şartlarının istihlak kooperatifleriyle hafifletileceğine inanıyoruz. Bunların her biri başlı başına büyük davalardır. Buna benzer bin bir içtimai davanın hallini beklemektedir.
Sosyal davaların halline çalışmakta faydalı olmayı bu satırları yazan bir vatan borcu telakki etmiştir. Pazar Postası sahibi için politikacı ne şahsi yükselme vasıtası ne de şöhret istismarıdır. Onun için de politikanın adını çekinmeden söylemektedir. İçtimai adalete dayanan devletçilik politikası bir doktrinin ifadesi olmaktan ziyade memleket realitesinden doğmuştur. Biz ileride tatbikatta sistemli olmak için bunun şimdiden doktrinleşmesine çalışmaktayız.
Şu veya bu yolda siyasi dost ve düşmanlarımız tarafından yapılacak târizler bizi ürkütmez ancak teşvik eder!
---
*1952’de yazılmış bu yazının Türkçesine dokunmak ne haddime… Zamana yolculuk yapacak isek hakkıyla olsun…
** 1952’de iktidar Demokrat Parti’dir. Cumhurbaşkanı Adnan Menderes, başbakan ise Celal Bayar’dır.