Euro'nun gücü nereden kaynaklanıyor?

Emre ALKİN Köşe Yazısı
18 Ocak 2023 Çarşamba

Euro ve Dolar ile ilgili çok sayıda yazı yazmış olduğum için, aynı düşünceleri tekrar etmek yerine en temel meseleye geri dönmek istedim.

Ara sıra eski bir tanıdığım bana WhatsApp’tan yazarak şöyle bir yoklama yapıyor: “Hala Euro konusundaki fikirlerinde ısrarlı mısın?” Kastettiği özetle şu:

Euro, diğer paralardan farklı olarak temelinde yekpare bir karar mekanizması, hükümet ya da maliye bütünlüğü bulundurmuyor. Dolayısıyla birbirinden farkı menfaatlerin, anlayışların ve kültürlerin bir potada erimeye çalıştığı, Avrupa'nın en uzun büyük savaşsız geçirdiği dönemin kaldıracı olarak da değerlendirilebilir. Yani Dolar’ın ekonomik ve siyasi gücü yarı yarıya ağırlıktayken, Euro’nun siyasi tarafı ekonomik tarafından fazla. Uzaktan bakanlar Euro’yu ‘Üreten Almanya ve Dinamik Fransa’ karması olarak görüyorlar büyük ihtimalle. Hatta ECB’nin temelinin Bundesbank kökenliler olduğu da biliyor. Ancak bugün Euro, Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya ve Belçika gibi kendine has siyasi, toplumsal ve ekonomik sorunlar yaşayan ülkelerin parası olduğu gibi para birliğine yeni katılan ülkelerin de değiş tokuş aracı. Hatta, Almanya’nın üretici gücü ile Fransa’nın dinamizmi de tartışmalı hale geldi bugün. Tabii hemen akla şu soru geliyor: Bu kadar soruna rağmen neden Euro, Amerikan Dolarına göre daha değerli?

Bunun sebebi Avrupa ekonomisinin gücü değil, Amerikan Dolarının hareket prensipleri. Dolar uluslararası bir tasarruf ve yatırım aracı olduğu için, risk almak isteyen yatırımcılar önce Dolarlarını sattıktan sonra diğer varlıklarda pozisyon açıyorlar. İlginçtir Amerikan ekonomisinden iyi haber geldikçe Euro daha da değerleniyor. Çünkü bu durum, “işler iyi gidiyor” anlamına geliyor ve risk iştahı daha da artıyor. Bunu yakın tarihe bakıldığında 2001 yılından itibaren takip edebilmek mümkün. Ne zaman ki ABD ekonomisi performans açısından zirve yapmış, o zaman Euro’da zirvelere ulaşmış. Sadece grafiklere zaman açısından gecikmeli olarak bakmak gerekiyor. 

Geçenlerde “ABD ekonomisinden sinyaller iyi gelmekte, Euro/Dolar paritesi 1,05’i geçmeyi deneyecektir” diye paylaşım yapınca, teknik analiz ustası bir tanıdığım “Bence 0.96 ile 1,05 arasında uzun bir süre salınır” diye cevap yazmıştı. Geri cevap yazmadım. Çünkü teknik analizin bazen hatalı sonuçlar verdiğini kabul eden pek az kişi var. Daha doğrusu teknik analizin hatalı olmasından değil, tekniğin grafiği hatalı bir okumayla kullanılmış olduğunu kabul eden pek yok demeliyim. Euro/Dolar paritesi bir finansal enstrüman gibi sadece teknik analizle okunmayacak kadar normatif özellikte. Birçok gelişmeyi aynı anda okumak ve çözmek gerekiyor.

Özetle, ABD’nin toparlanması ve risk iştahının geri gelmesiyle 1,05’te fazla durmayan ve yükselmeye devam eden pariteyi bozacak üç gelişme olabilir:

1. ABD ekonomisinden bir anda olumsuz sinyaller gelmesi

2. Bir pandemi dalgası ya da Rusya-Ukrayna meselesinde bir başka tehlikeli gelişme

3. Euro Bölgesinde meydana gelecek çok büyük bir olumsuzluk. 

Dikkat edilirse 3. maddede “çok büyük bir olumsuzluk” ifadesini kullandım. Çünkü ilk iki maddedeki gelişmelerin gücü çok daha fazla oluyor. Aslında Euro Bölgesindeki birçok ekonomi için paritenin yükselmesi iyi bir haber değil. Euro Bölgesinin dışındaki rakiplere karşı güç kaybı yaşıyorlar. Çünkü her Avrupa ülkesi ‘olmazsa olmaz’ ürün ya da hizmetleri dünya pazarlarına sunmuyor. Dolayısıyla ‘sınırda karbon vergisi’ ya da diğer adıyla ‘yeşil mutabakat’ gibi bir dayatmayla rekabetçiliği ayakta tutmaya çalışıyor Avrupa. Uygulama esasları konusunda AB’nin tam mutabakat sağlayamadığını ifade etmek zorundayım. Bölgesel Ticari İttifakların Dünya Ticaret Örgütü kurallarını sempatik tasarımlarla delme girişimleri her zaman dikkatimi çeken bir ayrıntı olmuştur. Yine de temelinde faydalı bir yaklaşım beslediği için ben de destekliyorum desem yanlış olmaz.

Euro siyasi bir değiş tokuş değeridir...

Tüm bu anlatılanlardan çıkarmamız gereken gerçek şu: Avrupa siyasal birliğinin tutkalı durumunda olan Euro, söz konusu birlik içinde yüzlerce yıldır yaşanan vahşet ve çatışmaların ‘ortak menfaate’ seslenerek sonlandırma çalışmasının anahtarıdır. Bu haliyle kendisi de bir ittifaktır ve AB içinde bir başka güçlü siyasi oluşumdur. Belki de AB’den daha güçlü bir oluşumdur.

Hal böyleyken, paritenin teknik analizini yaparken çok kısa bir zaman dilimini incelemekten çok, Ortaçağ’da 150 kilometre bir mesafede bulunan küçük krallıkların bir bezirgandan en az beş ya da altı defa ‘güvenli geçiş vergisi’ aldığını da bilmek gerekir. Buna isyan eden aklı başında insanların Vatikan’ın “küçük olsunlar ki yönetelim” stratejisine karşı çıkıp, ulus-devletleri nasıl oluşturduğunu incelemek gerekir. Sonra bu ulus-devletlerin bitmek bilmeyen savaşlarının sebeplerine dikkatle bakmak gerekir. 

“İnsanların mantığına değil menfaatine hitap etmelisin ki önermelerin kabul edilsin” demiş bir Avrupalı düşünür. Her ne kadar Euro’ya ilk başta çok karşı çıkılmışsa da, bugün Avrupa'daki halkların ortak menfaati haline gelmiş durumda. Eğer bu ortak menfaat duygusunu bozacak bir gelişme olursa, ki bu oldukça majör bir gelişme olacaktır, o zaman paritede ciddi bir düşüşü tekrar yaşamak mümkündür. 

Bugüne kadar yaşadığımız parite düşüşleri yatırımcıların varlıklarını hızla satıp güvenli liman olan Dolara dönmelerinden kaynaklandı. Yukarıda bahsettiğim tarzda bir olumsuzluk yaşanmaz ise, parite düşüşü sadece risk iştahının hızlı bir şekilde azalmasından kaynaklanacaktır. Dolayısıyla yatırımcıların analizi bu şekilde yapmalarını öneriyorum.

Eklemeden edemeyeceğim: Sadece Euro Bölgesi değil, AB içinde de beklenmedik çatlaklar veya çözülmeler meydana gelmesi de benzer şekilde paritede dalgalanmalar yaratabilir. Paritede pozisyon alan yatırımcıların bu açıdan bakıldığında, işlerinin gözüktüğü kadar kolay olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün