Hava durumuna bakarken rüzgârın hızına dikkat etmek kimin aklına gelir? Ancak 18 Ocak Çarşamba günü deneyimlediklerimden sonra ona da dikkat edeceğim kesin.
Mevsim normallerinin çok üstünde, ısınan güneşli havadan istifade ederek, bazı işlerimi de görmek için Büyükada’ya gitmeye karar verdim.
Kışları gündüz vakti vapurlar daha tenha olduğundan Kabataş-Adalar-Kadıköy seferini tercih ettim. Bu gidiş dönüşlerde yarım kalan kitapları bitirmek bir ödül gibidir. Halatları bağlayan çımacının, “Lodos kuvvetli” sözlerine aldırış etmeden gemiye bindim. Altı yıl boyunca okula gitmek için Kabataş-Üsküdar araba vapurlarını aşındırdığımdan lodos fırtınaları gözümü korkutmaz. Çocuk aklıyla araba vapurunun yan gidip dalgaların içeri girmesine gülerdik de, yetişkin olunca farklı düşünüyorsunuz.
Vapur kalktı. Cam kenarında kaloriferin yanında oturmuş kitabımı okurken, vapur hafif hafif sallanmaya, az sonra da dalgalar alttan vurmaya başladı.
Şiddetlenen fırtınayla kaptan, “Sayın yolcular yerinizden kalkmayın, açık alanlara gitmeyin” anonsunu yapınca kimi turistlerin içi çekildi. Vapur Kınalı’yı geçene kadar yalpaladı. Burgaz’a vardığımızda ise deniz çarşaf gibi, güneş pırıl pırıldı. Nihayetinde Büyükada’ya yanaştık. İskelede bir keyif kahvesi içtikten sonra, işlerimi tamamladım. Birkaç yıldan beri, yaz/kış Ada’da oturan iki arkadaşıma rastlayıp sohbet ettik. Değişik yüzler, değişik konular insanı yeniliyor.
Dönüş saati yaklaştığında iskelede, “16.10 seferi iptal” yazısını gördüm. Bir sonraki Kabataş vapurunun kalkacağı meçhul. Kalabalık birikmiş, her kafadan bir ses çıkıyor. ‘Panik yok’ diye kendimi avuturken, B ve C planlarını düşünüyordum. Sonuçta, “Hemen hareketle direkt Bostancı” anonsu yapılınca itiş kakış arasında vapura bindim. Yeter ki ayağım ana karaya değsin.
***
Bazı günler işler hep ‘rast’ gider ya! Bostancı İskelesine vardığımda hemen Taksim minibüslerine yöneldim. Kâhyanın, “Abla artık Taksim’e araba kalkmıyor, talep yok. Bu araçlar Kadıköy’e gider” yanıtını alınca omuzlarım düştü. Bu trafikte onca yol yapılmaz deyip Bostancı köprüsünün altından geçerek Taksim otobüs durağına gittim. Otobüs beş dakika önce kalkmış. Bir sonraki sefer bir buçuk saat sonra… Tekrar caddeye çıktım. Tam önümde Kadıköy otobüsü durdu. Minibüsü beğenmeyen bendeniz anında otobüse bindim. Kadıköy’den Beşiktaş vapuru; Beşiktaş’tan Harbiye dolmuşu, oradan da yürüyerek eve…
Mümkün olduğunca kalabalığa karışmamaya özen gösterirken, o gün üç maske değiştirdim!
***
Aslında yolda o kadar harap olmayabilirdim. Bostancı’dan Marmaray’ı kullanıp ardından metroyla Osmanbey’e varabilirdim. En fazla bir saatte de evde olurdum.
Nedense Avrupa yakasında oturanlar, bu yolu kullanma alışkanlığını edinemedi henüz.
Her şeye rağmen 18 Ocak Çarşamba günü Ada’da montumu çıkarıp, bir keyif kahvesi içtiğim, ardından da iki eski dostla oturup sohbet ettiğim için mutluyum.
Sağlıkla kalın.