Önceki yazılarımın bazılarında da belirttiğim gibi Balkanlar bir dönem özellikle Aşkenazların en önemli yaşam merkezlerinden biriydi. Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, eski Yugoslavya ve Macaristan’da yer alan Aşkenaz Yahudileri II. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte önemli ölçüde nüfuslarını kaybetti ve sonrasında 1948’de İsrail'in kurulmasında toplumun önemli bir parçası oldular. 1948 yılından günümüze kadar İsrail'e aliya yapan bu nüfus içerisinde özellikle son dönemlerde büyük azalmalar kaydedildi. Coğrafya olarak Macaristan'ı her ne kadar Orta Avrupa'da tanımlıyor olsak bile özellikle bu ülkede yaşayan Yahudi nüfusunun Macaristan'ın güney bölgelerinde daha fazla olması nedeniyle Macaristan'ı da Balkan ülkeleri arasında sınıflandırabiliriz. Şüphesiz ki benzer bir çözümlemeyi Polonya için de yapabiliriz. Polonya, Kuzey Avrupa bölgesine sınırdaş olarak gösterilmiş olsa da yakın akrabalık ilişkilerinden dolayı Balkanlardaki Yahudi nüfusunu etkileyen önemli bir merkezdi. II. Dünya Savaşı'nda İsrail'e yaşanan en büyük göç dalgası da kuşkusuz Demir Perde’nin 90'ların başında çökmesinden sonra ortaya çıktı.
Günümüzde yine Polonya, Macaristan, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan'ın bazı kesimlerinde güncel Yahudi nüfusu beklenen sayının altındadır. Rusya-Ukrayna sorunuyla birlikte Ukrayna'da yaşayan Yahudilerin büyük bir kısmı zorunlu olarak İsrail'e göç etti. Her ne kadar Ukrayna bir Balkan ülkesi olarak gösterilmese de Polonya ve Macaristan örneğinde olduğu gibi sınırdaş olduğu ülkelerden birbirleriyle akraba olan Aşkenaz aileleri bulunmaktadır. Balkanlardaki Yahudi nüfusunun azalmasında en temel nedenlerden biri günümüzde de gittikçe artan antisemit hareketlerdir. Önceki birçok yazımızda da belirttiğimiz gibi antisemitizmin kökenleri aslında çok eskilere dayanmakta. Birtakım tarihçiler, Hıristiyanlığın peygamberi İsa'nın Yahudiler tarafından öldürülmesi iddiasına dayanarak başta Hıristiyanlık olmak üzere İslam'a da sirayet eden ve İbrani olan her şeyi ortadan kaldırma/yıkma eylemlerinden bahseder. Antisemitizmin örnekleri arttırmak mümkündür. Özellikle karşımıza, Orta Çağ İspanya’sında Sefaradların yaşadıkları, sonrasında da 17. yüzyıldan itibaren Rusya coğrafyasında kendini gösteren pogromlar, antisemit hareketler olarak dikkat çekmektedir. Nihai ve beklenen sonuç olarak da II. Dünya Savaşı bu uygulamanın doruk noktası olmuştur. Bu yazıda yeniden antisemitizme girmenin kuşkusuz anlamı yoktur, ancak 19. yüzyıl sonlarında bir zamanların en yüksek nüfusuna sahip olan Balkanların Kudüs’ü olarak da bilinen Selanik’teki Yahudi nüfusu bu nedenlerden dolayı azalmıştır.
Romanya'ya gelecek olursak, Yahudiler bu ülkenin en önemli ekonomik gücünü oluştururken yine İsrail'e yapılan aliya ile birlikte zaman içerisinde Romanya'nın endüstriyel ve ekonomik alanından çekildiler. Günümüzde, her ne kadar Romanya bir Avrupa Birliği ülkesi olsa da ekonomik ve endüstriyel anlamda İsrail'le karşılaştırıldığında, gayrisafi milli hasılanın İsrail’de daha yüksek olduğu görülecektir ve kuşkusuz ki Yahudi nüfusu da İsrail’i diğer nedenlerin yanında bundan dolayı tercih etmiştir. Balkan coğrafyasında yer alan eski Yugoslavya'da ise Yahudilerin durumu biraz ilginçtir. Günümüzün Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nde aynı isimli, ama özerk cumhuriyet olarak adlandırılan bu bölgedeki Yahudilerin birçoğu İspanya'dan buraya kaçan Sefaradlardır. O dönemde bu bölge Osmanlı egemenliği altındaydı. Ancak günümüzde yine Slovenya, Hırvatistan ve Sırbistan olarak bilinen cumhuriyetlerde yer alan Yahudiler, Romanyot olarak tabir ettiğimiz Roma İmparatorluğu zamanından bu yana bu topraklarda yaşayan Yahudi topluluklarından oluşmakta. Kuşkusuz II. Dünya Savaşı esnasında bu coğrafyada yaşayan Yahudi nüfusunda da önemli azalmalar olmuştur ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi 1948 sonrasında da İsrail'e göçle bu bölgede Yahudi nüfusu açısından büyük kayıplar oldu. Diğer yandan, II. Dünya Savaşı’nda da Yugoslavya coğrafyasında kurulan Sisak ve Jasenovac toplama kamplarında hayatlarını kaybeden Yahudiler de bölge nüfusunda önemli değişikliklere yol açtı. Son olarak günümüzün Arnavutluk Cumhuriyeti’ne bakacak olursak bu bölgedeki Yahudi nüfusunun önemli bir kısmının yine Romanyotlardan oluştuğunu görmekteyiz. Gazmend Shpuza’nın yapmış olduğu araştırmada 19. yüzyılın sonunda Manastır vilayet merkezinde Yahudi nüfusunun 4264 kişi olduğu; Görice sancağında 774 Yahudi bulunduğu; 1888 yılında bu vilayetin merkezinde olan yatılı okulda 36 öğrenci arasında bir Yahudi öğrencinin olduğu ve aynı zamanda Yahudi çocuklar için dört yıllık ilkokulun mevcut olduğu belirtilmektedir. Yine aynı araştırmada 1915-1925 döneminde Arnavutluk'a Yahudilerin yerleştiği ve 1930’lu yılların başlangıcında, Yahudilerin Arnavutluk'a yerleşme dilekçesinin Arnavut Hükümetine iletilse de Faşist İtalya'nın baskısından dolayı dilekçenin kabul edilmediği belirtilir. Nazi makamlarının Yahudileri istediği halde Arnavutların, Yahudi aileleri sonuna kadar koruduğu da belgelerde yer almaktadır. II. Dünya Savaşı sonrasında ise Enver Hoca zamanında, sosyalizm yönetimi altında dinler yasaklandığı için tarihsel kaynaklar bu son dönemde; yani sosyalist dönem altında ülkede ne kadar Yahudi yaşadığına dair kesin bir bilgi verememektedir.
Sonuç olarak günümüzde Balkan ülkelerinde, toplam nüfusa oranla Yahudi nüfusunun oranı çok azdır ve geçmişteki çoğunlukta değillerdir. Her 27 Ocak’ta gerçekleştirilen Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü’nü geride bıraktığımız hafta içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri’nden -her ne kadar ticari çıkarlar gibi nedenlerden ötürü olsa da- Yahudi soykırımının eğitim müfredatına eklenmesi ve nefret söyleminin önüne geçilmesi hedefleri gibi güzel haberlerle karşılaşıyor olsak da, İsrail’de bitmek bilmeyen terör saldırıları ve hemen her gün dünyanın çeşitli yerlerinden gelen haberler insanlığın dersini aldığını ne yazık ki göstermiyor. Tüm bu nedenlerden ötürü de Yahudilerin yine en rahat kendileri gibi hissedeceği ülkenin İsrail olduğu su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.