EYT'nin Düşündürdükleri

Metin BONFİL Köşe Yazısı
8 Şubat 2023 Çarşamba

Bu hafta Meclis Genel Kurulundan geçmesi beklenen EYT yasası yoğun ilgi görüyor. Bizim yaş grubunu etkilemediğinden tam detaylarına hâkim değildim. Benim gibi merak edip detayları bilmeyenler için öğrendiklerimi aktarayım:

Emeklilikte Yaşa Takılanlar konusu 8.9.1999’da Ecevit hükümetinin yasalaştırdığı 4447 Sayılı Kanun’la hayatımıza giriyor. O günden önce, Demirel’in 1992’de popülaritesini arttırmak için yasalaştırdığı şekliyle, bir kadın 20, bir erkek de 25 sene prim ödediğinde, yaşı ne olursa olsun, yaşlılık maaşı almaya hak kazanıyordu. Reşit olma yaşının 18 ama çalışma yaşının 15 olduğu yıllarda düşününüz ki kadınlar 15+20=35 yaşında, erkekler ise 15+25=40 yaşında yaşlılık aylığı almaya hak kazanabiliyordu. Ecevit’in 1999’da kanunu geçirdiği tarihte sistemi primleriyle destekleyenlerin aylık alanlara oranı 1.3X’e kadar düşmüştü. Ecevit hükümeti bu kanunla yaşlılık aylığı hakkını kadınlarda 58, erkeklerde 60 yaşına yükselterek sistemin sürdürülebilmesi için çok gerekli ama siyasi olarak bir o kadar sevimsiz bir önlem almış oldu.

SGK çatısı altında bulunan emeklilik sistemimiz, halen, birçok ülkede olduğu gibi ‘pay as you go’ yani bugün kesilen primlerin bugün harcandığı, birikimsiz sürdürülen bir sistem. Bu sistemde havuza su dolduranlarla (prim ödeyenler) havuzdan su çekenler (aylık alanlar) arasında bir denge gerekiyor. Genç nüfusun artış gösterdiği demografik bir yapıda ve ekonominin sürekli büyüdüğü bir ortamda bu sistem gayet uygun. “Az çalış, erken emekli ol, gençlere yer aç” şeklinde tarif edilebilecek bir düsturla yürütülen bir sistem. Önceden devreden bir birikim olmadığından özünde “bugünün emeklisini bir sonraki nesil finanse etsin” prensibine dayanıyor.

1999’daki kanun çıktığında prim günlerini doldurup yaş kriterini doldurmadığı için yaşlılık maaşı alamayanlar da -çok yerinde bir tabirle- Emeklilikte Yaşa Takılanlar olarak adlandırılıyor. Bu grupta bugün 2,24 milyon insan var. Medyada verilen ayrıntılara göre EYT’den istifade edecek birinci grup ortalama 48,3 yaşında; her biri 8.733 TL maaş alacak ve halen yürürlükteki kriterlere göre ortalama 6,3 sene erken emekli oluyorlar. Bugünün parası ile toplamda (8.733 x 2,24 milyon x 12 ay x 6,3 yıl) = 1,5 trilyon TL ilave ödemeden bahsediyoruz. Takriben 80 milyar dolar! Burada 6,3 sene erken emekli olunması bilgisinin “bugünkü sisteme göre” olarak okunması gerekiyor. Yani hipotetik bir hesap.

Ayrıca, ikinci bir grup çalışan var ki bunlar 8 Eylül 1999’dan önce sigortalı olarak işe başlamış olup kanun çıktığında ne prim ne de yaş kriterini karşılamayanlar. Ancak, onlar da çalışma hayatına başladıklarındaki emeklilik sisteminin kendileri için geçerli olmasını talep ediyor.

Birinci gruptakiler Anayasa’nın eşitlik ilkesinden, ikinci gruptakiler ise Anayasa’nın devlette devamlılık ilkesinden yola çıkarak hak talep ediyor ve bu hakları kendilerine verilecek.  Emeklilikte yaş kriterinin kaldırılmasıyla iki gruba tahminen toplamda 3 ila 3,5 trilyon TL ilave bir kaynak aktarılacağını hesap etmek gerekiyor.

EYT tartışmalarıyla ilgili araştırmamı yaparken dikkatimi çeken şu oldu: EYT mağdurları konuyu ‘hak ihlali’ tartışması üzerinden kurguladı. ‘Erken emeklilik’ şeklindeki ifadelere karşı çıktılar. Biliyoruz ki, 40’lı veya 50’li yaşlarda emekli olma çabası aslında insanların akut bir şekilde ikinci bir gelir elde etme ihtiyacından kaynaklanıyor. Oysa, 20-25 yıl prim ödeyip 30-40 yıl devletten maaş almak bugün artık sürdürülebilir bir şey değil. İstatistikler arkadan geliyor.  Geçmişe bakmak yanıltıyor. Fiili durumda yaşam beklentisi 80’lerin üzerinde. Birçok ülkede emeklilik maaşına hak kazanma yaşı 65 ve üzerine çekildi. Danimarka’da 1967 ve sonrasında doğanların emeklilik yaşı 69.

EYT mağdurlarının talebi yeni bir konu değil. Mevcut iktidar bu talebe karşı uzun süre direndi. Ancak, konu seçim olunca, ister istemez kısa vadeli bakış açısı hâkim oluyor. Halihazırda, yaklaşık 10 milyon kişi yaşlılık aylığı, 4,1 milyon kişi de vefat etmiş eşinin veya babasının emekli maaşını almakta. İlave gelen 2,2 milyon kişi ile ulaşılacak pasif sigortalı sayısı maaşından zorunlu prim kesintisi yapılan 17,4 milyon kişinin sayısına yaklaşmış olacak.

Sevgili gençler: Ne olur, kusurumuza bakmayın. Uzun yaşam beklentisi bizler için şans ama sizler için sorun. Emeklilik sistemleri bu paradigma değişikliğini düşünerek kurgulanmadı. Sıfırdan bir çıkmayacağına göre siyasiler ne yapsın? Siyaset bedel ödeme sanatı değil. Fransa’da bile emeklilik yaşını 62’den 64’e yükseltmek isteyince oy veren kitleler ortalığı tozu dumana katıyorlar. Siyasiler de şimdiye kadar olduğu gibi, siyasi bedel ödemek yerine faturayı sizlere kesecekler. İlave gelen yükleri karşılamak için ya emeklilik yaşını daha da yukarı çekecekler; ya ödeyenlerden daha fazla prim kesecekler, emekli kesime daha fazla sosyal transferler yapabilmek için vergileri arttıracaklar, ya da gelecek nesillere daha fazla borç devretmek zorunda kalacaklar. Muhtemelen, hepsini yapmak zorunda kalacaklar. Baksanıza, Demirel’in 1992’de attığı taşın bedeli şimdi ödeniyor o da sizin hesaptan çıkıyor.

Siz siz olun, kendinizi uzun bir çalışma hayatına hazırlayın. En az 35, belki 40, belki 50 yıl. Ona göre, sizleri 62’sinde emekli etmeyecek meslekleri edinmeye gayret edin. Ha bir de Bireysel Emeklilik Sistemi’ni hiç yabana atmayın. Bu tabloya bakınca kendi geleceğini güvence altına almak için BES’in gerekli bir yatırım olduğu aşikâr.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün