Sözün bittiği yerdeyiz...
Böyle dönemlerde en zor şey, sanki hayat olağan akışında devam ediyormuş gibi davranmaya çalışmak ya da çalışıyor gibi yapmak. Ancak bu pek mümkün değil.
Bizim için zaman 6 Şubat günü durdu. Faylarda oluşan fiziksel kırılma, bizler nazarında zamanda da bir kırılmaya yol açtı.
Çok canlar yitirdik. Ailelerimiz yok oldu, çocuklarımız melek oldu, geleceğimiz için harcadığımız emekler, beslediğimiz umutlar binlerce ton enkazın altında yitti, gitti.
Deprem, bizim kontrolümüz dışında oluşan gezegenimizin fiziksel yapısı dolayısıyla doğal akışında tarih boyunca gerçekleşmiş ve bundan sonra da gerçekleşecek olan coğrafi bir olgudur.
Teknolojik ve bilimsel alt yapımıza rağmen depremin oluşmasını engelleyemiyoruz. Dahası ne zaman olacağını hiçbir suretle öngöremiyoruz.
Öngöremediğimiz süreçlerden minimum zararla çıkmak mümkün mü? Evet, mümkün.
Yapı teknolojimiz ileri. Her arazi şartında sağlam yapılar üretebiliyoruz.
Bu yapıları nerelerde üretmemiz gerektiğini biliyor muyuz? Evet. Fayların nereden geçtiğini biliyoruz. Tarihi kayıtlarımız var. Nerenin ne zaman ne şekilde kırıldığını biliyoruz.
1999 yılında yaşadığımız Gölcük merkezli depremde çok sayıda can kaybetmiştik. Ders aldık. Ve çok pahalı bir ders aldık. Çok can verdik bu dersi alabilmek için.
Ancak aldığımız dersin uygulamasında başarısız olduk. Seneler kaybettik. Deprem öncesi alınacak önlemlerin bedeli çok daha hafifken bunu maalesef yapamadık.
Nedenleri ve bugün sürecin nasıl yönetildiği konusunda yorum yapamayacağım. Bu değerlendirmeleri tahmin ediyorum ileride tarih kitaplarında okuyacağız.
Geleceğimizin ise tam bir muamma olduğu düşüncesindeyim. Özellikle önümüzdeki en az on senelik siyasi, ekonomik, sosyal ve nihayet sportif sürecin bu depremin neticelerinin gölgesinde gelişeceğini öngörüyorum.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk sporcusu için söylediği o muhteşem sözü buraya tekrar nakşetmek isterim: “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim.”
Atatürk, bu sözünde Türk sporcusunda yalnız beden gücü ve yetenek değil, aynı zamanda iyi ahlâk ve zekânın da bulunmasını arzu ettiğini belirtmiştir.
Deprem sırasında Atatürk’ün tarif ettiği özelliklere sahip iki aslan gibi spor insanımızı gördük: Volkan Demirel ve Gökhan Zan.
Belki aktif spor hayatlarında bu iki isme pek yakın değildik. Ancak gerçek birer sportmen olduklarına, bir can daha kurtarabilmek için yaptıkları fedakarlıklara hepimiz tanık olduk.
Bu büyük iki insana teşekkürü bir borç bilirim. İyi ki varsınız.
Yazımı eski milli futbolcumuz Gökhan Zan’ın içten sözleriyle noktalamak istiyorum.
Nitekim belki de bu sözler, bizleri bu zor günlerin içerisinden çıkaracak, unuttuğumuz o altın anahtarı sunuyor:
“Ben Hatay’da doğdum. Ben Alevi doğdum. Arkadaşımın başı derde girdi Sünni oldum. Ninem gibi sevdiğim komşum öldü. Cenazesinde kiliseye gittim, Hristiyan oldum. Evimize misafir geldi, yemeğimi yedi. Onlarla Yahudi oldum. Kürtçe şarkılar söyledim. Sünnice halaylar çektim. Hristiyan dualarına ortak oldum. Aslında ben sadece insan oldum. Çünkü ben Hatay’da doğdum. Ne olursan ol ama önce insan ol.”