Kadınlara yakından bakarsanız, ağlarsınız. Nasıl hiçbir şey yapamadığınız, nasıl çaresiz kaldığınız, nasıl sustuğunuz gelir aklınıza… Kadına şiddettin en çok konuşulduğu şu zamanlarda insanlığınızdan utanırsınız. Bizi bu hale getirdi işte o içinden çıkılmaz cahillik, sapıklık, insanlık dışı haller… Peki ne zaman bu kadar kötü oldu erkeklerimiz? Eşine, dostuna, karısına, öz evladına ne zaman bu kadar acımasız oldu? Okudukça hayrete düşeceğiniz kitaplarla, bugün kadınlar söz konusu, onların öyküleri var köşemde…
Konya’da Ereğlili olmak, İzmir’de Karşıyakalı olmak gibi… Kendine has bir ayrılığı hatta ayrıcalığı var. Ereğlililer; dünya görüşleri, çağdaş fikirleri ve tahsilleriyle birbirinden değerli, birbirinden önemli insanlar ve çok başarılı işlerin altına imzalarını atıyorlar. Bunlardan biri de Pelin Erdoğan. ‘Çok mu Çıplak’ adlı öykü kitabında yirmi altı kadının gerçek öyküsünü kaleme almış. Okuduğunuzda tüyleri diken diken eden, inanılması güç, çok acı gerçekler; tokat gibi çarpıyor yüzünüze. O kadar gerçek ki anlatılanlar, size, keşke hepsi kurmaca olsaydı, dedirtecek kitabı okurken. Toplumun nasıl, ne zaman, niçin bu kadar yozlaştığını; karısına, kızına, komşusuna, eşine, dostuna bir erkeğin gözünü bile kırpmadan nasıl bu kadar gaddarca davranabildiğini gördükçe insanlığınızdan utanacaksınız. Adam olunamamış erkeklikten, bütün bunlara susan bir toplum olmaktan… Bu öykülerin bir araya getirilmesi, büyük bir cesaret işi… Bunu derleyenin bir kadın olduğu düşünülürse duydukları, dinledikleri onun ruhunda nasıl derin izler bırakmış, kadın okurlar daha iyi anlayacaktır.
Çiyil Kurtuluş ise kadın hikayeleri yazmış ama bu öykü kitabı, bir derleme değil, bir kurgu… İnsan; ister gerçek ister kurgu olsun, hayal eden ama hayalleri bir türlü gerçekleşmeyen, her zaman ezilen, sessiz kalmayı kader bilen kadın hikayelerinden kurtaramıyor kendini… Öyküler gülümsetmiyor bizi, öyküler hep hüzünlendiriyor, hep göz yaşı var içlerinde…
Semih Gümüş, kitabın tanıtım yazısını yazmıştı basıldığı yıl kitap için: “Çiyil Kurtuluş’un öyküleri tek sözcüğü atlanmadan okunmalı. Çünkü aldatılabilir. Yalın bir dille, karşılıklı konuşmalardan epeyce yararlanarak yazılmış bu öyküler, sıklıkla okuduğumuz ve bildiğimizi düşündüğümüz yaşantılardan seçilmiş hikâyeler anlatmıyor. O yalınlık içinde birbirinden ayırt edilebilen kişilikler ve aralarındaki bazen gergin, bazen buruk ilişkiler ancak düşüne taşına okuyunca anlaşılacak. Elbette kadınlar ve erkekler var, öykü en çok neyi anlatır. Konuşan, iç dünyalarını konuştukça dışa vuran kişiler. Belki uzaklardan Hemingway’in bize öğrettikleri de var bu kitapta. Kasırga ve Yabanmersinleri adının çağrışımları da oraları hatırlıyor sanki. Belli ki epeyce bekleyip adeta kusursuzlaştırıldıktan sonra bir kitaba dönüşmüş bu öyküler. Çiyil Kurtuluş, ne yazsa okuyacağım öykücülerden.”
Mayalanmış, doğru zamanı beklemiş, olgunlaşmış öyküleriyle yazar; bizi kadın gerçeğinin içinde çok farklı bir yolculuğa çıkarıyor. Dili son derece yalın ve sıcak…
Acı çekmeyi seviyor, ondan tuhaf bir zevk mi alıyor insan? Aşk dediğimiz o bilmecenin ucunda hep mi canı yanıyor? Neye aşk diyoruz? Giden mi kabahatli bu aşktan kalmayı, onda seçen mi?
Bir aşk romanı ‘Özlem’e Mektup’. Levent Altun gerçek hikayelerden yola çıkarak yazdığı bu romanda platonik bir aşktan söz ediyor. Kadına şiddetin, öfkenin kol gezdiği dünyada biraz olsun aşka sığınmak, biraz olsun insanın iyi yanlarına dokunmak isteyenler için bulunmaz bir nimet bu kitap… Elbette yanlışlar, hüzünler ve hayal kırıklıkları da var içinde tıpkı hayat gibi; ama sevgi, aşk, ümit de var.
“Kim bilir kaç ayrı sevgilide bir parça bırakmışlardı. Kaç ayrı sevgilinin bir parçasını taşıyorlardı içlerinde? Kimileri hatırlanmaya değmeyecek kadar iz bile bırakmadan çekip giderken, kimileri asla unutulmayacak kadar derin izler açarak giderler gömüldükleri yüreklerden…” Böyle diyor yaşanmış aşklar için yazar… İnsan; başka başka yüreklere dokunup onlardan elinde kalanlarla yaratmıyor mu aşkı yeniden? Aşk, hepsinden oluşan bir birikim değil mi? İster aşkın tam ortasında duruyor olsun, ister ona karşıdan baksın; aşkın kendisi değil, kişiye yaşattıkları değil mi asıl olan? Bu sorulara cevap bulabileceğiniz sıcak, yumuşak ve keyifli bir roman Özlem’e Mektup.
Bu kitaplar, vermeye kıyamadığım nitelikte kitaplar… Edebiyatçılar kitap vermez, düşüncesinin aksine yaşayan biriyim ben. Çok veririm, kitaplarımı kasabalara gönderirim özellikle. Bazılarını, asla veremiyorum. Böyle önemli günler gelince hatırlıyorum, amacına uygun olarak bir daha değerlensinler istiyorum. Hızlı okuma yapıp hatırlıyorum.
Bugün, Dünya Kadınlar Günü…
Kadın gerçeğine dikkat çeken bu kitapların en güzel cümleleriyle hepinizin dünya kadınlar gününü kutluyorum. Sadece kadınların değil; bir anneye, eşe, kız kardeşe, kız çocuğa, kız arkadaşa, sevgiliye sahip olan herkesin…
Değer vermek ve değer görmek hepimize ait çünkü…