Çocukluğumda Kızma Birader adında bir kutu oyunu vardı. Hem ailece hem de arkadaşlarımla oynardık. Kırmızı, sarı, mavi ve yeşil piyonlardan birini seçer, rakip oyuncuların müdahalesine denk gelmeden kendi kümemizden bitiş çizgisine getirmeye çalışırdık. Bitiş noktasına varmak üzereyken olan kendi piyonunuzun rengine ait birkaç renkli yuvarlaktan oluşan “güvenli bölge” bölümüne girene kadar, son ana dek başlangıç bölgesine geri dönme tehlikesi vardı. Zar, bu oyunda hem en büyük müttefikiniz hem de en büyük düşmanınız olabilirdi. Tam kazandığınızı zannederken rakip oyuncunun piyonu sizi oyundan çıkarabilir, tekrar başlangıç noktasına dönebilirdiniz. Bugün bir kutu veya kart oyununda veya favorim olan Scrabble tarzı kelime oyunlarda kaybetmek hala hiç hoşuma gitmese de kazananı tebrik edip birkaç dakika sonra konuyu unuturum. Çocuk yaşımda bu oyuna çok sinirlendiğimi, kazanmak üzereyken son anda kaybettiğim için gözlerimin dolduğunu hatırlarım. Ancak hiçbir zaman masadan kalkmadım veya piyonlarla kartonu yıkıp geçmedim. İstediğim olmadığında ani hareketler yapmadığım için de, artık yeni nesil tarafından bilinmese de, bu oyunu yıllar sonra gülümseyerek hatırlıyorum.
***
Değişik bir nesilde büyüdük biz; kutu oyunları oynayan, çocuk kitapları okuyan, “Bir Kelime Bir İşlem” gibi yarışma programları seyrederek televizyonla yarışan, bisiklete binen, doğayla iç içe büyüyen bir çocukluk geçirdik. Belki gününü tabletlerle geçiren, akıllı telefonlarında saatlerce mesajlaşan, seyredemeyeceği kadar çok sayıda televizyon ve dijital kanalları olan çocuklara sıkıcı gelebilecek, ama benim çok güzel hatırladığım bir çocukluk geçirdik. Çocukluk yıllarından kalma bir alışkanlık olsa gerek, hafta sonu bir dijital kanalda gördüğüm bilgi yarışmasına gözüm takıldı. Başta bilgi yarışması zannettiğim bu yarışmada, yarışmacıların ekranlarının önüne onlara sorulan soru ve ellerini soktukları kutunun içindeki gizli düğmeye basarlarsa, bu sorunun cevabı çıkıyor. Yani her yarışmacının elinin altındaki gizli düğme, o yarışmacıya kopya veriyor. Yarışmacı soruları kendi bilgisiyle de cevaplayabiliyor, çaktırmadan kopya çekerek de. Eğer diğer yarışmacılar cevabın kopya olduğunu düşünürlerse, yanda bulunan düğmeye basıp onu suçlayabiliyor. Yanlış suçlama yaparlarsa ve yarışmacı dürüstse, kopyacı avcısı puanlarını etkiliyor. En çok kopyacıyı yakalayan yarışmacı bir sonraki tura yükseliyor. Kopya olan cevapların puanı her tur sonunda düşülüyor. Bir gece uykum kaçınca, bu yarışmanın üç bölümünü seyrettim. Yarışma çok sürükleyici olduğundan değil, bilgi kopyaya karşı yarışması olduğu için. Sıkıldığımı söyleyemem ama her turda çok bilgili olan yarışmacının değil, en iyi blöf yapıp kopya çekenin binlerce Sterlin kazanmasına biraz üzüldüm. Dünya değişiyor; blöfün, kopyanın ve dolayısıyla çalmanın bilgiden çok kazandırabildiği fırsatlar var yeni dünyada. Eğlenceli bir yarışma olarak kalmasını ve gerçek hayatlara adapte edilmemesini dilerim. Değişmeyen tek şey değişim olsa da…