Övgüler

Avram VENTURA Köşe Yazısı
15 Mart 2023 Çarşamba

Bir süre önce, bir arkadaşım yeni yayımlanan kitabını okumamı ve eleştirmemi istemişti. Doğrusu zorlanarak okudum. Kurgusu kötü, Türkçe ve mantık hatalarıyla doluydu. Karşılaştığımızda romanı nasıl bulduğumu sordu. Bakışından övücü sözler beklediği belliydi. Yalan söyleyemezdim. Benim görüşümü istediğine göre, hatalı bulduğum noktaları belirtmem gerekiyordu. Oysa eleştirilerimi sıraladıkça yüzü renkten renge giriyor, öfkesi artıyordu. Daha sözlerimi bitirmeden onu hiç anlamadığımı söyleyerek, kızgınlıkla yanımdan ayrıldı. Ne diyebilirdim ki? Herkes bir anda beğenilmeyi, övülmeyi bekliyor!

Virginia Woolf’un güncelerini okurken, 19 Haziran 1923 tarihinde yazdığı bir not ilgimi çekmişti: Arkadaşlarından biri, yazarın yayımlanan bir öyküsünü okuduğunu ve ona beğenmediğini söylemiş. Bunun üzerine Woolf, o anda bir ferahlık hissetmiş. Nedenini de şöyle açıklıyor:

“Anonimleşiyorum, sırf yazma aşkına yazan biri oluyorum. Övgü unsurunu çekip alıyor ve övgüsüz yoluma devam etmekte yetinmem gerektiğini hissettiriyor bana.”

Kimi zaman düşünmüşümdür; övgüler, sanatçılara çalışmaları için yeterince itici güç oluyorlar mı, diye… Kuşku yok ki dozunda olması koşuluyla, aldığımız yüreklendirici iletiler, yazılan ya da söylenen övücü sözler, bizim için her zaman önemli ve yeni çalışmalar için kışkırtıcıdırlar.

Bu söylediklerimi, yalnızca yazarlar ya da sanatçılarla sınırlamayalım, aslında sıradan her insan için geçerlidir. Övgüler, kişiye fark edildiğini, yaptığı işin değerli olduğunu, önemsendiğini duyumsatır. Hangimiz bizi iyi hissettiren bu olumlu yaklaşımlardan hoşlanmadığını, o anda mutlu olmadığını söyleyebilir ki? Ancak aldığımız övgülerin dozu arttırıldığında, söylenen sözler artık sıradanlaşıyor, anlamını giderek yitiriyor. Yaptığımız çalışmaların gerçek değerlerini ölçmekte zorlanıyoruz. Oysaki işimizi tutkuyla yaptığımızda, karşılaştığımız eleştiriler belki de övgülerden daha çok itici birer güç olabiliyorlar. Woolf’un dile getirdiği gibi, kim ne derse desin, yalnızca yazma aşkına yazan biri durumuna geliyoruz. 

Kuşkusuz bu konuyu değerlendirirken herkesi aynı kefeye koyamayız. Başkalarından gelmediği zaman, sürekli kendilerini överek çevresini bıktıranlardan tutun, hiçbir şey yapmadan, çok önemli işlere imza atmışçasına kasılanları da biliyoruz. Nedense bu tür insanlar, yaşamları boyunca sürekli övgülerle beslenirken, kimi de alçakgönüllü duruşuyla çevrenin alkışlarını duymazlığa gelebiliyor. Ünlü bilim insanı Albert Einstein, bir deneme yazısında şöyle diyor: 

“Bana karşı insanların gereğinden çok saygı ve hayranlık göstermesi talihin bir cilvesidir. Bunda benim kabahatim olmadığı gibi, hak etmiş de değilim bunu. Bu aşırı saygı, benim cılız gücüm ve didinmelerimle bulduğum birkaç düşünceyi anlamakta zorluk çekmelerinden gelebilir.”

Kıskançlık duygularından arındığımızda başarılı insanları sever, onlara imreniriz. Özellikle düşünceleri, yaptıkları ve yarattıklarıyla bizden farklı oldukları için! Bu yüzden yeri geldiğinde de, onlardan övgülerimizi eksik etmememiz gerektiğini düşünüyorum.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün