Nabukko'dan Sütçü Tevye'ye

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
15 Mart 2023 Çarşamba

İlk kez 9 Mart 1842’de Milano’nun ünlü La Scala Konser Salonunda sahnelenen Verdi’nin Nabukko’su, Babil Kralı II. Nabukadnezar tarafından yurtlarından sürülen Yahudilerin makus talihine atıfta bulunur. Arka planında Yeruşalayim’in düşüşünü (MÖ 587), Bet Amikdaş’ın yakılışını, halkın Babil’e sürgün edilişini anlatırken, siyaset sarmalında romantik bir hikâyeden söz eder.

Va Panserio – İbrani Köleler Korosu’nun yakarışı opera tarihinin en çok bis alan pasajlarından biridir. Her dinlediğimde etkilenirim, değişik duygular kaplar içimi, tüylerim diken diken olur.

Altın kanatlar üzerinde düşün, git / Git yamaçlara, tepelere yerleş / Yurdumuzun hoş kokulu / sıcak, tatlı esintileri / Yarden’in kıyılarını selamla / ve Siyon’un devrilmiş kulelerini / Oh kaybedilmiş güzel vatanım / Oh umutsuzlukla yüklü değerli anılarım…

Kâhinlerin arpı / Neden söğüt dalı üzerinde sessiz kalıyorsun? / Anılarımızı yeniden canlandır / Ve geçen zamandan haber ver / Yeruşalayim’in kaderine duyarlı / Ya hüzünlü bir ağıt havası yay / Ya da Tanrı bize bu acıya dayanabilme gücü bahşetsin…

Yahudilerin Babil Nehri kıyılarında Yeruşalayim’i anarak derin acılarına dayanmak için Tanrı’ya yakarma motifi daha sonra da sanatın değişik alanlarına tema olacaktır.

***

Beni çok etkileyen bir yapıtta da, Ukrayna doğumlu Soloman Rabinoviç, ya da bilinen adıyla Shalom Aleichem kaleme aldığı ‘The Fiddler on the Roof –Damdaki Kemancı’da, sevimli shtetle Anatevka’daki Yahudi yaşantısını konu alır.

Sütçü Tevye ve ailesi üzerinden hikâye edilen, Çarlığın son demlerindeki çalkantılı tarih diliminde savrulan Yahudi yaşantısıdır. Tehdit altında bunalmış, geleceklerinin salt gelenekler ile belirlenemeyeceğinin farkında köy gençlerinin geliştirdikleri çözümler, ailelerin çözülmeye başlaması, Tora okuması üzerine şekillenen yaşantının çatırdamaya başlaması, izleyenleri derinden etkiler.

Bazı değerlerin yitirilmesi, esas itibarı ile pogromların yakıcı, yıkıcı etkisi ile artık sürdürülebilir olmaktan uzak Yahudi yaşantısında ne kadar belirleyici olmuştur? Gelecek Tevye ile eşi Golda’nın arzu ettiği gibi gelenekler etrafında mı şekillenecektir? Yoksa devrimin umut dolu söylemine mi takılmak gerekir? Ya da Eretz Yisrael’de mi olacaktır yarınların çözümü?

Dam üzerinde keman çalan Yahudi motifi üzerinde fikir üretmeye başlama olgunluğumdan önce izlemiştim Damdaki Kemancı’yı. Cüneyt Gökçer’in Tevye rolündeki performansı, Ayten Gökçer’in Golda karakteri ile bir araya geldiğinde ortaya çıkan buruk coşkuyu, bende uyandırdığı soru işaretlerini tarihsel akış içinde yanıtlama çabalarımı, net bir şekilde anımsıyorum.

1894 – 1914 arasındaki dönemde yazarın topladığı yaşanmışlıklardan yola çıkan hikâye, Doğu Avrupa’nın derinliklerine serpilmiş nafile Yahudi yaşamını aksettirir. Birçok pogromdan, devrim ve sonrasındaki iç savaşlardan, gelecek kaygılarından kaçanlar, göçenler ve yaşamları Nazi ideolojisinin çarkları arasında yitip gidenler…

Tevye’ye can veren Chaim Topol geçtiğimiz hafta vefat etmeseydi bu yazıyı kaleme alır mıydım? Emin değilim. Çok fazla projede yer almamasına rağmen, güçlü oyunu ile hafızalara kazıdığı anıtsal Tevye karakteri hiç şüphesiz, nasıl bugünlere ulaştıysa, nesiller boyu ileriye de uzanacak. Çünkü onda, sevgili eşinde, ailesinde, Anatevka’da bizden bir şeyler var.

Hangi dilde konuşmuş olursa olsun, tüm Tevye’lere selam olsun.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün