Bir dönem üstümden çıkardığım giysileri askıya asarken ceplerine bakar, unutulan var mı diye kontrol ederdim… Çoğu kez içlerinde kâğıt para bulur, yine de dokunmazdım. Baharda dolap temizliği yaptığımda, ‘cepten çıkan’lar mutlu ederdi. Bilinçli mi yapardım, bilinçsiz mi hatırlamıyorum. Belki de ebeveynlerin genç yaşımızda, ‘cebinde bulunsun’ sözlerinden akılda kalandı. Yaş aldıkça verilen nasihatlerin doğruluğunu daha iyi kavrarız. Ancak bu konudaki öngörüleri zaman aşımına uğradı. Para, pul oldu. Şimdilerde yine bahar temizliği yapıyorum ama artık ceplerden toz bile çıkmıyor.
↔↔↔
“Topla şu odanı, toz bile alamıyoruz” ikazlarını çok duydum. Oysaki bana göre dağınıklık olan yer yaşam belirtisiydi… Hâlâ da her sokağa çıkışımda derli toplu bıraktığım mutfak masası eve girmemle beraber kısa süre içinde darmadağın olur. Çantadan çıkanlar, anahtarlar, henüz okumadığım gazeteler, posta kutusundan çıkan faturalar vs. Eğer o gün tekrar dışarı çıkmayacaksam masanın bir bölümünü toplar, cüzdanımı açarım. Bu açıdan hep düzenli oldum. Paralar büyükten küçüğe dizilidir. Alışveriş fişleri ayrı bölümdedir. Yan tarafa yerleştirdiğim kartlar önem sırasına göre yer alır. İlk sırada banka kredi kartı, altında kimlik, sonra sırasıyla sarı renkli altmış beş yaş üstü indirim kartı ve ‘Ada Sakini Mavi Kart’. Bunların günlük yaşamımı sürdürmek için elzem olduklarını düşünüp, koleksiyon yapılabilecek diğer kartları artık çekmecede tutuyorum. İçinde hazine varmış gibi cüzdanı şişkin gösteren doktorlar hariç tüm kartvizitleri zaten çıkarttım. Son olarak da çekirdek ailenin ve ‘neme lazım’ diye bulundurduğum şahsıma ait vesikalık fotoğraflar… Artık ebat olarak daha küçük, içerik olarak neyin nerede durduğunu bildiğim bir cüzdanım var.
“Değişmeyen tek olgu değişimdir” cümlesi hayatımızın her bölümünde geçerli. İçinde sadece madeni ve kâğıt para olduğunda, ‘para çantası’ diye bilinen nesnenin tıpkı içinde farklı birimler bulunan ‘cüzdan’ sözcüğüne dönüştüğü gibi.
↔↔↔
Adı ne olursa olsun, günümüz koşullarında içine konulan para bir anda uçup gidiyor. Hayat çok pahalı… Kimileri standartlarını korumaya çalışırken çoğunluk ayın sonunu getiremiyor. Bu paralelde daha da üzücü olan küçük çocukların diline ‘pahalı’ sözcüğünün yerleşmesi. Ortam elbette çocuklara yansıyor. Çocukların farklı kavramlarla büyümesi gerekirken, değil bir market, pazara giden bir küçüğün, günlük ihtiyacını almakta zorlanan ebeveynine, “Çok mu pahalı?” diye sorması insanın içini acıtıyor. Öte yanda en çok kızdığım, daha rahat alım gücüne sahip kitlenin konuyla ilgili düşüncesiz yorumları. Takside, açık ortamlarda, esnafın önünde, evdeki yardımcının yanında pahalılıktan söz etmek yanlış ötesi bir davranıştır. Kişi kendini karşısındakinin yerine koyamıyorsa, en azından konuşurken daha dikkatli olmasında yarar var. “Dil hayrın anahtarı olabileceği gibi, doğru kullanılmadığında şerre anahtar olabilir.”
Sağlıkla kalın.