Yaşamın temeli olan su dünyadaki en değerli kaynaktır. Yaşamımızı daim ettirmek, yetiştirmek, üretmek, tüketmek ve temizlemek için hep suya ihtiyaç duyarız.
Yaşanan deprem sonrasında doğal kaynakların azalması hayli görünür oldu. İhtiyaçlar arttıkça elimizdekilerin kıymetini daha da iyi bilir hale geldik.
Uzun yıllardır söylenen ama geçen yıla kadar pek de dikkate alınmayan su sorunu artık dünyayı tehdit eder hale geldi. Gerek iklim değişiklikleri gerekse küresel ısınmanın başlıca sorunları arasında yer alan su sorunu önümüzdeki ayların hayli kurak geçeceğinin habercisi oluyor. Peki, dünya genelinde alınması gereken önlemlere bakarsak öncelikle kendi içimizde ufak çözümlerle başlayabileceğimizi açıkça görebiliyoruz.
Bunun yanı sıra, elimizdeki suyu teknolojik ilerlemeler eşliğinde nasıl daha temiz ve faydalı kılabiliriz? Bunun için çeşitli çalışmalar yürütülmekte. Sizlerle bu çalışmalardan bazılarını paylaşmak istiyorum.
Dünyanın yüzde 71’i sularla kaplı olmasına rağmen sadece yüzde 3’ü yukarıda bahsedilen işlerde kullanılabilecek tatlı sudur. Deniz suyunun geri kalan yüzde 97’sini kullanmak için çeşitli teknolojik ilerlemeler kaydedilmiştir. Diğer ülkelerin yanı sıra İsrail de deniz suyunu içme suyuna dönüştürebilen son teknoloji tuzdan arındırma teknolojileri geliştirmiştir.
Yapılan araştırmaların atık su, gri su veya diğer arıtılmamış sular, gelir getirmeyen su (GGS) olarak da bilinen su kayıplarına yol açan sızıntılar, patlamalar veya diğer bozuk altyapılar nedeniyle boşa giden içme suyu konusuna odaklanıyoruz.
Gelir getirmeyen su, belediyelerin gelir elde etmediği su yüzdesidir. Dolayısıyla altyapıdaki sızıntılar, kırılan ve patlayan borular nedeniyle kaybedilen su olarak tanımlanabilir. Bu durum, diğer nedenlerin yanı sıra altyapı bakımının ihmal edilmesinden, altyapının sabote edilmesinden ve doğal afetlerden kaynaklanabilir. Bununla birlikte en temel neden bakım eksikliğidir.
Altyapı ihmalinin sonuçları
Patlayan boruların veya sızıntıların sonuçları düşünüldüğünde değişiklik gösteren ülkeler arasında bir ayrım yapmak önemlidir. Birleşik Krallık’a bakıldığında kamu kuruluşları patlamalar veya sızıntılar nedeniyle boşa giden su için litresi başına çok büyük cezalar verilmektedir. Bir kamu kuruluşu dört yıl boyunca sızıntılar, patlamalar ve kanalizasyon kirliliğiyle ilgili diğer nedenlerden dolayı 32 milyon sterlin ceza ödemiştir.
Ayrıca hiçbir şeyin tek başına gerçekleşmediğini de unutmamak gerekir. Boşa giden her damla su, sızıntı yapan veya patlayan boruya ulaşana dek, suyu uzun mesafelere taşıyan enerji yoğun pompalar aracılığıyla taşınmaktadır. Dolayısıyla gelir getirmeyen su oranınız yüzde 40’a kadar çıkıyorsa bu, elektrik faturasının da su sızıntısının olmadığı duruma göre yüzde 40 daha yüksek olacağı anlamına gelmektedir! Ayrıca gelir getirmeyen su için vergi alınmakta ve suyun maliyeti artmaktadır.
Çeşitli ülkeler bu problemi başarılı bir şekilde tersine çevirmiştir. Filipinler’in başkenti Manila şehri, şehirdeki gelir getirmeyen su oranını 16 yıl içinde yüzde 63’ten yüzde 11’e düşürmeyi başarmıştır. İkinci örneğimiz bir Ortadoğu ülkesi olan İsrail’e odaklanıyor. Ülke çölün ortasında yer alıyor. İsrail yakında su tedarikinin yüzde 90’ını deniz suyunun tuzdan arındırılması yoluyla elde edecek. Ayrıca haneler tarafından üretilen atık suyun yüzde 80’i geri dönüştürülür. Böylece İsrail’de su israf edilmemiş olur. Bu durum, altı yılda yüzde 75 oranında azaltılarak yüzde 8’den yüzde 2’ye düşürülen toplam gelir getirmeyen su miktarına da yansımıştır.
Gelecek yazımda bu şirketlerin suyu nasıl kullanılabilir hale getirdiklerinden bahsedeceğim.
Bahar mevsimini karşıladığımız mart ayında her şeyin kıvamında olacağı güzel bir dönem olmasını diliyorum.
Şeffaf ve berrak günlere!