Bu cümlenin bir erkeğe ait olduğunu düşüneniz var mı aranızda? Bir erkek, yasak aşk yaşadığı bir kadına böyle bir cümle kurar mı, yoksa hep kadın mıdır içine isteyerek ya da istemeyerek girdiği bu yasak ilişkiyi ısrarla yasal hale getirmeye çalışan?
Sosyolojik bir travmadır yasak ilişkiler… Zedeler, yaralar, acıtır, kanatır… Çoğunlukla da sona erer zaten… Genellikle de mağdur olan kadındır. Kendine göre fedakarlık etmiştir. Dışarıya göre, evli barklı adamla ne işi vardır onun, utanmamış mıdır yaptığından, zaten yuva yıkanın da yuvası olmaz!
Hande Çayır, bu konu üzerinde düşünmüş ve kadın hikayelerine yakından bakmış olacak, bu tür ilişiler yaşamış, hayatına böyle ayrıntılar eklemiş kişilerle yaptığı isimsiz röportajlarla ‘Ne Zaman Boşanacaksın da Evleneceğiz’, adlı kitapta yasak ilişkilerin içyüzünü gözler önüne sermiş.
Kitapta anlatılanlar, elbette ki sübjektif… Yine de düşünmeden edemiyor insan… Öteki kadında ne vardır ki erkek ona gider? Farklılık arayışı mıdır, monotonluktan bıkmak mıdır, cinsellikte sınırları zorlamak ya da tam tersi sınırların içinde kalıp kendini güvende hissetmek midir yoksa o kadının evinde başka bir kişi olmak, yepyeni bir karakter yaratmak, kendini daha çok sevmek midir?
Bütün bu soru cevapların içinde, kaç kişi yaşadığının gerçekten aşk olduğuna, o aşk için her şeyi, herkesi feda edebileceğine inanmıştır sizce? İnansa da bunu yapmayı ne kadar istemiştir, buna cesaret edebilmiş midir?
Aşk gelip geçici ama çok güçlü ve sarsıcı… Aşkın beraberinde gelen benzer ve farklı yönleri dengeleme becerisi, saygı ve en önemlisi sevgiyi sadece bir kişide bulan erkek, arkasına bile bakmadan yürüyüp gidiyor yeni yolunda… Cesaret sözcüğünün üstünde düşünmüyor bile, hayatında tükenip giden ne varsa silip atıyor. Yazılarını beyaz ve yepyeni bir kağıda başlıyor ve yazdıklarının evliliğinin bir tekrarı olacağını bile bile devam ediyor yazmaya. Çünkü buna değeceğini düşünüyor.
Bir de kadına bir çeşit, bir renk, bir farklılık, bir heyecan gözüyle bakan erkekler var ki onlara göre bu zaten erkeklere verilmiş bir hak... Buna zamparalık diyemezsiniz, ahlaksızlık diyemezsiniz, yalancılık hiç diyemezsiniz. Bu tür durumlarda en büyük savunmaları da hep aynıdır, ben ona asla ümit vermedim.
Erkeklere de haksızlık etmeyelim. Az sayıda da olsa mağdur duruma düşmüş olanlar var aralarında. Onların da hikayelerine tanıklı edeceksiniz kitapta.
Aslına bakarsanız edebiyat tarihi de yasak ilişkilerle, bazen hakiki yasak aşklarla doludur. Büyük edebiyatçıların, şairlerin, sanatçıların; romanlara, filmlere konu olmuş yasak aşkları, onların verimliliğini beslemiş, hatta bazılarının unutulmaz olmalarını sağlamıştır.
Hande Çayır, tüm bu olasılıklara ve duyguların, seçimlerin sahiciliğine, bir kabul çerçevesinde yaklaşmayı seçmiş bir yazar…
“Her birimizin hikayesi farklı… İyi ki de öyle! Neyin peşindeyiz? Kime, ne iyi geliyor? Neden bazı ilişkilerimizi gizleme ihtiyacı duyarız? Mahkûm etmeden, yargılamadan, metresleri dinledim. Olmakta olanlara yokmuş gibi davranmadan…” dediği kitap arka kapak tanıtımından anlaşılıyor ki metres olarak adlandırılan öteki adam ya da kadınlar, bu işin içine bile isteye girmemişler.
Hayatın akışına evet diyen, ona olduğu gibi, kural tanımaksızın kollarını açan bu kişilerin yaşadıkları, size ilginç gelebilir. Bu hikayelerin bir parçası olmanın nasıl bir şey olduğu üstünde düşünürken bulabilirsiniz kendinizi…