Fransız hukukçu George Burdeau, devlet-hukuk ilişkisine dair öne sürdüğü görüşlerinde; ‘hukukun temelinin devlet olmadığını; ancak devletin temelinin hukuk olması gerektiğini’ söylemektedir. Fransız hukuk sisteminin hukuk devleti anlayışı, 1789 Devrimi’nin izlerini taşıdığından devlet-hukuk ilişkisinin sınırlarını açık biçimde belirlemiştir. Binyamin Netanyahu kabinesinin son üç aydır yargıyı törpüleme girişimi, aslında, yürütmenin mümkün mertebe yargının denetiminden kaçıp antidemokratik hükümlerin zamanla yasal hâle getirilme isteğinden başka bir şeyi ifade etmemektedir. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde şu iki noktanın ayrımı yapıl(a)mamaktadır: ‘Devlet-Hukuk’ ayrımı ve ‘Devlet-Hükûmet’ ayrımı. Hukukun temelinde devletin olduğunu iddia etmek, aymazlıktır. Gelip geçici hükûmetleri, ‘devletle özdeşleştirmek’ ise cehaletin belirtisidir. Toplum ve siyasetçiler tarafından bu gerçek idrak edildiğinde, tam bir hukuk devleti olup hükûmetlere karşı biat kültürü değil; eleştirel kültür gelişir.
Refah Devletinde Hukuk Devleti Anlayışı
Kıta Avrupası hukuk sisteminin tarihi, yüzlerce yıllık bir olgunlaşma sürecine sahip; ancak 1946-76 evresini kapsayan ‘refah devleti’ (welfare state) döneminde, II. Dünya Savaşı’nın yıkımları arasında küllerinden yeniden doğan Avrupa, 30 yıllık bu süreçte sosyal, demokratik ve hukuk devletini hızlıca onarmayı bilmiştir. Avrupa, refah devleti sürecinden geçerken Türkiye’nin demokratik olgunlaşmasını, bir türlü istenilen seviyeye ulaştıramamasının nedenleri arasında; ülkede gerçekleşen askeri darbeler, iktidar mücadeleleri, demokratik-hukuk devleti teamüllerini tam manasıyla işler hâle getirmemesinden kaynaklanıyordu.
İsrail’in Zenginleşmesinin Asıl Nedeni
Tüm bu süreçte, uzun yıllar Ortadoğu’nun tek demokrasisi olarak görülen İsrail ise kendi savaş hâli coğrafyasında özgür seçimleri gerçekleştirerek üstüne, kişi başı düşen gelirini de yükseltip halkın sosyal refah düzeyini her geçen yıl yükseltmeyi başarmıştır. İsrail bunu, sadece Yahudi diasporası, şirketleri, vakıfları ya da bağışçıları vasıtasıyla mı başarmıştır? Bunun temel nedeni, İsrail’in, etrafını çevreleyen ülkelere göre daha demokratik oluşu ve hukuk devleti ilkesine hassasiyetle yaklaşmasındandır. Bu sayede, uluslararası sermayeye güven verecek şekilde yatırımları çekebilmiş hatta -Estonya örneğinde gördüğümüz gibi- ‘teknoloji ve yazılım devleti’ hâline gelebilmiştir.
Hukuka Boyun Eğmeyi Bilmek…
Ülkenin ekonomisinin şaşırtıcı şekilde gelişmesinin nedenlerinden biri de siyasi iktidarın yeri geldiğinde ‘hukuka boyun eğmeyi’ bilmesiyle ilgilidir. Tam da bu noktada, bir diğer Fransız hukukçusu Léon Duguit’nin iktidar-hukuk ilişkileri temelindeki tespitini paylaşmak isterim: “Eğer bir devlet, hukuka ‘isteği zaman’, ‘istediği ölçüde’ ve ‘sadece kendi istediği için’ boyun eğiyorsa; aslında o devlet, hukuka ‘hiç boyun eğmiyor’ demektir.” Kudüs’te Netanyahu önderliğindeki 37. koalisyon hükûmetinin ‘yargıyı kuşatma’ girişimine bir de bu açıdan bakmak gerekiyor. Hükümetin yargıyı budama cüreti başarıya ulaşırsa, İsrail’de bundan sonra kurulacak hükümetlere, yargıyı istedikleri gibi şekillendirme cesareti vereceği çok açıktır ve elbette Netanyahu hükûmeti de ‘istediği zaman, istediği ölçüde ve sadece kendi istediği için’ hukuka boyun eğiyor(muş) gibi görünecektir.
Kusurlu Demokrasinin Girdabında…
Sonuç olarak bu durum, İsrail’in demokrasi sicilinin ‘kusurlu demokrasi’ (flawed/defective democracy) girdabında ilerlemesine yol açacaktır. Üç aydır sokakları dolduran İsrailliler, Ortadoğu’nun sekteryan ve biat kültürüyle yoğurulmuş yapısının içinde, ‘kusurlu demokrasi girdabında’ daha da ilerlememek ve demokrasi endeksinde ikinci lige düşmemek için, hukuka boyun eğmeyi bilen bir siyasi iradeyi hak ettiklerini haykırmaya ve ‘İsrail’i İsrail yapan değerler’ etrafında hükûmete karşı mücadeleye devam ediyorlar. Eğer hükümetin kendinden meçhul bu yargı reformu Knesset’ten geçerse, iktidarın her istediğinde hukuka müdahalesinin de önü açılacaktır. Böyle bir anlayış, İsrail demokrasisine yönelik kuşku ve ön yargıları da artıracaktır. Bu şaibeli yargı reformu, ‘hukukun temelinin devlet olduğu’ görüşü kadar saçma ve devleti yüceleştirerek hukuku gölgelemek isteyen siyasi çıkarlar kadar sorunludur ve hukuka başkaldıran iktidarın meşruiyetinin demokratik olduğunu da tartışmaya açmaktadır. Kaldı ki hukuka boyun eğmeyen bir demokrasinin, demokrasi olduğu iddia edilebilir mi? Temeli hukuka dayanmayan bir demokrasi, mümkün mü?