Biz okuduğumuz kelli felli okullarda en çok ya bir çekememezlik ya da bir kavgada içindekini açığa çıkaran bir arkadaştan “Pis Yahudi” sözcüğünü duyan, ardından da kendi kendimize konuyu halletmeye çalışan bir nesildik. O dönem ne bu tip ‘ithal’ antisemitizm örneklerini duyardık ne de aile terbiyesi gereği okuduğumuz köklü kurumlarda hiçbir genç aralarında iddia olsun olmasın, ‘şaka yollu’ bile olsa yaptırımlarını bildiğinden ‘Nazi selamı’ vermeye yeltenebilirdi.
Antisemitizm hep vardı; bir kere kişiye enjekte edilmişse en aydın okullarda bile genç yaşta filizlenebilirdi. Nitekim bunu önlemek, antisemitizm dahil her türlü ayrımcılık ve nefret suçuna karşı genç yaşta bilinçlendirmek, önce aile sonra eğitim müfredatı ve nihayetinde konusunda uzman, duyarlı bir eğitim kadrosu ile mümkün olabilirdi.
Geçtiğimiz hafta 14 Mart günü okulumuzun Üsküdar Amerikan Lisesi futbol takımı ile yapmış olduğu maç sonrası öğrencilerin Nazi selamı yapması, ardından Hisar Okulları’nda bir kardeşimize yapılan antisemit söylem tam da yukarıda saydığım tüm özellikleri bünyesinde barındırdığına inandığımız, toplum bireylerimizden de hatırı sayılır öğrenci ve mezun verdiğimiz bu okullarda gerçekleşmesi ile bizleri derinden üzdü.
Yaşananlar her ne kadar maçın bitimine 3-4 dakika kala olsa da bir hakemin görevi ‘gol sevinci’ dahil olmak üzere maçı izlemektir. Gençlerimizin bu antisemit harekete maruz kalıp, hakeme belirtmesine rağmen hakemin maçı durdurup ilgili oyuncuları oyundan atmaması veya takımı hükmen mağlup ilan etmemesi en hafif şekli ile bilgisizlik ve cahillik örneğidir. Futbol kurallarında ırkçılık yapamazsın diye açıkça yazar. Nitekim 2013 yılında AEK takımında oynayan Georgios Katidis isimli oyuncu gol sevincini Nazi selamı ile gösterince Yunan milli takımından ömür boyu men cezası almıştır.
Yaşananlar sonrası konu ile ilgili açıklamasında okulun özür metninde ‘yanlış hareket’ olarak olayı indirgemesi, açık bir özrün yer almaması toplum bireylerimizde ve geniş toplumda tepkiye sebep olurken, öte yandan okulun ilk andan itibaren okulumuzla görüşmeye hazır olduklarını belirtmesi, tüm görüşmelerde inkâr yerine yapıcı bir tutum içerisinde olmaları da Okul Yönetimi’nin durumun farkında ve bir daha yaşanmaması adına adımlar atmaya hazır olduğunu göstermektedir. Millî Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin müdahil olduğu bu durumda dilerim iki okul yönetimi de bir an evvel bir araya gelir ve birebir özürle birlikte geleceğe yönelik somut adımlar da atılır.
Yaşananlar sonrası, okulumuzun son yıllarda daha dışa dönük, öğrencilerimizin daha özgüvenli bir şekilde turnuvalara katılarak kendimizi her alanda temsil etme isteğimizle yaşadığımız deneyim “Açılmakla hata mı yaptık?” sorusunu akla getirebilir. İşte tam da bu esnada gerek bizler gerekse de muhataplarımız açıklamalarımızda, kelime seçimlerimizde hakikatin maalesef ‘antisemit’ bir eylem olduğundan imtina etmemeli ne tek bir öğrenciyi ne de ülkemizin gururları olan köklü kurumlarımızı ‘linç etmeden’ hep beraber, birbirimize el uzatarak yapıcı bir şekilde “Bir daha asla” için tüm eğitim müfredatına Holokost eğitiminin eklenmesinden, uygulamalara kadar kapsamlı, çağımıza uygun düzenlemeleri getirmeliyiz.
Aynı hafta içerisinden iki değerli okulumuzda yaşananlar, gençlerimizin geniş toplum arkadaşlarından duyduğu onlarca münferit tuhaf yorum, bilgisizlik örnekleri, kimi velilerin duruma bakış açısı bizlere bu yolda uzun soluklu ve kararlılıkla yürütülecek bir çalışmanın aciliyetini göstermektedir. Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA)’ya gözlemci üye olan ülkemizin de konu ile ilgili son yıllarda attığı adımlar Holokost’un eğitim müfredatına alınması ile amacına uygun olarak ilerleyebilecektir. Bugün halen bazı özel okullarda ‘Anne Frank’ ve ‘Çizgili Pijamalı Çocuk’ müfredat içinde okutulan kitaplar olsa da bunların hangi bilgiyle ve hangi bağlamda okutulduğunun da gözden geçirilmesi ve Holokost eğitimi gibi meşakkatli bir süreçte uzmanlardan destek alınması gereklidir. Eğitimin ehil kişilerce ve gerekli ciddiyette verilemediği durumlarda kimi anne babaların ‘çocukluk’ olarak nitelendirebileceği ancak uluslararası camiada travmatik hafızayla çok iyi bilinen vahim sonuçlar çıkabilir. Eminim başta toplumumuz yönetimi ve Okulumuz bu yolda gereken bütün desteği vermeye hazırdır.
Yaşanan olayda aldıkları eğitimler ışığında sakinlikleriyle örnek olan gençlerimizle gurur duyuyorum. Olayın duyulduğu ilk andan itibaren bizzat okulumuza gelip gençlerimizle birebir görüşen, gerekli desteği veren toplum yönetimimiz ve okul yönetimimiz de gençlerimize yalnız olmadıklarını hissettirmiştir. Bir teşekkür de gerek kaleme aldıkları yapıcı makaleler ve tepkiler ile son bir haftadır Holokost’un şakaya gelmeyeceğini anlatan tüm komşularımıza, yazar ve akademisyenlere… Yalnız değiliz biliyorum! Her türlü ayrımcılık ve nefret suçuna karşı el ele mücadele vermek dileğiyle!