Belki de tek bir hareketi değiştirerek her şeyi değiştirmek mümkündü. Hatta hareketi bile değiştirmeden evvel, belki de her şey önce düşüncede değişiyordu. Belki de her şeyi değiştirmek için sadece önceliği kendimize vermekten vazgeçmek yeterli olacaktı. Önceliği kendimize vermek yerine ötekine vermeyi seçtiğimizde; kendimiz için istemek yerine öteki için istediğimizde, toplum için istediğimizde, dünyanın iyiliği için istediğimizde hayata bakışımız gibi davranışımız da değişecekti.
Elimizdeki o kirli mendili yere atmayacaktık o zaman, atamayacaktık. Trafikte önümüzde seyreden aracın yavaşlığından ya da şaşkınlığından sinirlenip onu sollamaya kalkmayacaktık. Arkamızdaki araç da zaten bizi sıkıştırmayacaktı. Okulda dersi anlamayan arkadaşımızla dalga geçmek istemeyecek, tersine konuyu onun da keyif alacağı bir oyuna çevirmenin yollarını arayacaktık. İş yerinde hem birlikte çalıştığımız ekiplerle hem de benzer işlerle iştigal eden firmalarla rekabet halinde olmayacaktık. Tam tersine daha bereketli bir iş ortamı için birlikte hareket edecek, birbirimizi yüceltecektik. Ayrımcılık değil uyum olacaktı yaşamlarımızın merkezinde. Rekabet değil dayanışma olacaktı yolumuz. Mücadele değil birlikte serpilme olacaktı hedefimiz.
Belki de kendi iyiliğimiz için istemek yerine bütünün iyiliği için çalışmaya başladığımızda enkaz altında kalmayacaktı milyonlar. O kirli mendili sokağa atmamayı seçtiğimizde, çürük binalar inşa etmemenin de ilk adımını atmış olacaktık. Kalmayacaktı canlar enkaz altında.
Bahar… Tohumun çiçeğe döndüğü aylardayız. Yeniden doğumun müjdecisi aylarda… Belki de şimdi, karanlık kışın ve yok olan on binlerin ardından ülkemiz için yeniden doğuşu el ele gerçekleştirebiliriz. Kirli mendili yere atmayarak, trafikte birbirimizi geçmek yerine birbirimize saygılı davranarak, yanı başımızdaki kardeşimizin ihtiyaçlarına kendi ihtiyacımız gibi kulak vererek, imkân ve olanaklarımızı bizlerden daha az şanslı kardeşlerimizle paylaşarak, dayanışarak, bazen sadece bir tas yemeğimizi birlikte kaşıklayarak, bazen sadece dinleyerek… Geçmişin büyük acılarını dindirmeye yetmez, kaybettiğimiz canları telafi etmez belki ama geleceğe küçük bir umut doğar… Ve bu bahar, yeniden inşa etmeye başlayabiliriz yaşamlarımızı. “Bir kişi nedir ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Oysa küçümsememeli o bir kişiyi. Bazen bir kişi yeter. Dağları aşmaya bir kişi yeter. O bir kişi bütünün iyiliği için yola çıktığında, elindeki görünmez sihirli flütle birçoklarını kendine katacaktır, katmaktadır zaten yürüdükçe. Dönüp bakın etrafınıza. Mutlaka göreceksiniz onları. Yürüdükçe çoğalan, çoğaldıkça birbirine eklenen… Işığını yayan, ışığını yaydıkça dünyamızı aydınlatan… Katılın onlara… Ya da başlayın yürümeye… Göreceksiniz çok geçmeden siz de çoğalacaksınız onlar gibi. Bahar daha çabuk gelecek.