Bugünlerde İsrail’de Başbakan Binyamin Netanyahu’nun ‘yargı reformu’ olarak lanse ettiği ve günlerdir süren sokak protestoları sonrası askıya aldığı karara rağmen suların tam durulmamasının işte tam da dünya Yahudilerinin bu hafta kutlayacakları bayramla ilgili bir nedeni var.
Hepimizin bildiği gibi Pesah’ın ana teması ‘özgürlük’. Mısır’dan çıkışın, esaretten kurtuluşun asırlardır unutulmamasındaki en önemli neden Yahudi toplumlarında hafızanın diri tutulması ve her evde sanki dün Mısır’dan çıkılmışçasına bu bayramın ve geleneklerin yaşatılmasıdır. Şüphesiz dünya literatürüne ‘özgürlük’ temasını böylesine anlatan bir toplumun yaşadığı ülkede demokrasinin güçler ayrılığı ilkesine zarar verebilecek bir karar sonrası yaşanan tepkileri garipsememek gerek. Nitekim bazı protestocuların pankartlarında “Demokrasi bizim kalbimizde” yazmaları ve hatta Türkiye’yi olumsuz örnek göstermeleri bile düşündürücüdür. Netanyahu’nun, endişesini paylaşan Savunma Bakanı’nı görevden alması ise zaten gergin ortamı daha da üst seviyeye çıkardı. Geçtiğimiz cumartesi akşamı 450 bin kişinin ülke genelinde sokağa çıktığı protestolar bizlere İsrail halkının gereken yapılana kadar demokrasi mücadelesini devam ettireceğini gösteriyor. Dilerim İsrail’in ulusal yas ve bayram günleri sonrası bu konu halkı tatmin edecek bir şekilde çözülür ve demokrasisi ile övünen İsrail’in çok sesliliği bizleri yanıltmaz.
Bu bağlamda İsrail’de Netanyahu’ya oy verenlerin bile sokaktaki gösterilere katılması ve tek lidere körü körüne bağlılık yerine hakikatin peşinden koşmaları umut vericidir. Yaşananların tüm ülkelere gelecek için umut vermesi dileğiyle…
Modern köleliğin hayat pahalılığından, çalışma şartlarına, her geçen gün sokakta daha da hissedildiği bu günlerde, yakın zamanda yaşadığımız pandemi belasından da ders alıp tüm liderlerin dünyayı daha yaşanılabilir önlemler alması şart.
***
İstanbul’un en az bilinen iki sinagogu
“Vatanımın geçirdiği bu vahim günlerde sadık Musevi unsurunun vatanpervane tezahüratı bizi çok teselli etmekte gerek hükümetim adına gerek şahsım namına en hararetli teşekkürlerimi sunmaya söz bulamıyorum.”
Yıl 1919, İstanbul işgal altında. 1880’li yıllardan beri aralıklarla gelmekte olan Rus Yahudisi göçmenler için Avram Geron adına tescilli binanın sinagog olarak açılışı. Farklı ülke bayraklarının dalgalandığı şehirde her tarafı Türk bayrakları ile donatılmış sinagogu gören Sirkeci Emniyet Müdürü Tahsin Bey Hahambaşı Bicerano’ya duygu dolu konuşmayı gerçekleştirir.
Sizlere İstanbul’un en az bilinen iki sinagogunu tanıştırayım: Sirkeci Bet Avraam ve Çorapçıhan Sinagogları…
1950’li yıllardan itibaren bölgede azalan Yahudi nüfusa rağmen varolmakta direnen, değerli ağabeylerimizin emekleriyle bugünlere ulaşmış İstanbul’un gizli saklı köşelerinde kalmış iki mütevazi sinagog.
Kamondo Ailesinin emekleriyle bölgedeki Yahudi esnafın bol olduğu yıllarda her gün dolup taşan Çorapçıhan Sinagogu.
Rav Nisim Behar’ın öğrencilerini yetiştirdiği, Rahmetli Jak Gülerşen ve İsak Kamhi’nin bölgedeki dindaşlardan topladığı yardımlarla bugünlere ulaşan tarihin sessiz tanığı iki değerli kültürel mirasımız.
Bu değerli mekanları korumak, mevcudiyetini geleceğe taşımak sadece 15 bin civarı Türk Yahudisi’nin değil hepimizin ortak görevi, mirası olmalı. Sizce de öyle değil mi?
Bugünlerde birçok entelektüelimizin yazılı ve görsel basında yazdığı nostaljik makaleleri gördüğümde “Artık harekete geçmeli” diyorum. Dilerim geç kalmadan gerekli önlemleri alabiliriz…
Tanrı’nın insanoğluna yaklaşırken bizim de dualarla ona yaklaştığımız, çift yönlü ilişkinin doruğa çıktığı kutsal günlerin içindeyiz.
Ramazan, Pesah, Paskalya…
Aynı Yaradana edilen dualar, hepimiz için iyiliğe, sağlığa, berekete ve yaraları sarmaya nasip olsun!
Duaların kabul olması dileğiyle!