İtalyan yönetmen Sergio Leone’nin imzasını taşıyan, müziklerini Ennio Morricone’nin yaptığı, Bir Avuç Dolar ve Birkaç Dolar İçin filmleri, 60’lı yıllarda dünyayı saran ‘spagetti western’ furyasının incileri, benzerlerine göre çok daha nitelikli kült filmlerdi. Fakat aynı ekibin imzasını taşıyan üçlemenin sonuncusu İyi Kötü ve Çirkin, sinema tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başardı (yanılıyorsam Viktor Apalaçi beni düzeltir).
İyi Kötü ve Çirkin’in bu başarısında oyuncuların da büyük payı vardı elbet. Filmdeki ‘Sarışın’ lakaplı Clint Eastwood ile ‘Melekgöz’ lakaplı Lee Van Cleef, tıpkı ‘Yin Yang’ gibi öykünün zıt güçlerini oluşturuyordu. Eastwood iyiyi, Van Cleef kötüyü canlandırıyordu. Hikayede bir de çirkin vardı, Tuco…
Tuco’yu Eli Wallach canlandırıyordu. İyi ile kötü arasında gidip gelen, kimi zaman nüktedan, sempatik, fakat bazen de son derece itici ve sevimsiz olabilen bir karakterdi Tuco. Bela ne kadar büyük olursa olsun bir şekilde sıyrılmayı başaran, sivri zekalı, açıkgöz, kurnaz ve tabii ki güvenilmez bir tip! Eli Wallach bu zorlu rolün üstesinden öylesine ustalıkla geldi ki, sonradan oynadığı filmlerin çoğunda izleyiciler onu hep ‘Tuco’ olarak gördü.
İyi Kötü ve Çirkin’e yazının sonunda yeniden dönmek üzere kısa bir ara verip, biraz da dostluk kavramından söz etmek istiyorum. Dost sözcüğü gündelik hayatımızda sıkça kullandığımız, kimi zaman bazı tanıdıklarımıza, görüştüğümüz kişilere yakıştırdığımız bir sıfattır. Bazen bir topluluğa seslenirken de ‘dostlar’ diye hitap ederiz ki bunun gerçek dostlukla yakın uzak ilgisi yoktur.
Kimilerine göreyse dostluk, zevklerin ve düşüncelerin uyuşmasıdır. Oysa o kadar basit değil! Yıllar önce sosyal çevresi çok geniş olan bir dostumla sofra başında oturmuş muhabbet ederken, “Benim çok az dostum vardır, en fazla dört isim sayabilirim, sen de onların arasındasın” demişti de, o anda bana ne kadar büyük bir onur bahşettiğinin pek farkına varamamıştım. Sonrasında bu konuyu düşünüp kafa yorduğumda, kendi dostlarımın sayısını üçün üzerine çıkaramamıştım!
Dostlar arasında kişisel çıkar ilişkisi yoktur. Dostluk, ebediyete dek süren karşılıklı bir sevgi ve anlayış duygusudur. Dost, güçlük içinde olduğunuzda karşılık beklemeden yardımınıza koşan, sıkıntınızı, içinizi rahatlıkla döktüğünüz, paylaştığınız sırları kesinlikle üçüncü şahıslara ulaştırmayacağını bildiğiniz kişidir. Sayıyı artırmak zor değil mi?
Yukarıdaki kriterlere uyan üç isim sayabildiğime göre yine de kendimi şanslı sayıyorum. Beri yandan, arkadaş sayısı bakımından fena değilimdir. Çocukluğumdan bu yana çok arkadaş edindim. Okul yıllarımdan, askerlik döneminden, iş ve sosyal yaşantımdan güzel arkadaşlıklar biriktirdim. Kimiyle sık görüşürüm, kimiyle ayda yılda bir, kimiyleyse yollarımızı hayat ayırmıştır; onları anılarımda canlandırırım.
Ailemin fertlerini saymayacak olursam, dostlarım ve arkadaşlarımın dışında yaşamımda bir üçüncü kesim daha vardır: Tanış olduklarım. Kişinin yaşı yetmişleri aşınca, üstüne üstlük yıllar içinde belirli bir statü sahibi olmayı başarmışsa, farklı çevrelerde çeşitli tanıdıklarının olması doğaldır. Kesinlikle bununla övünmüyorum, fakat gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında çok sayıda tanıdığım olduğu bir gerçektir. Onları arkadaş olarak tanımlayamam, zira hiçbirini yeterince tanımadığım gibi aynı durum benimle ilgili olarak onlar için de geçerlidir. Fakat bu durum, tanış olduklarımı iki sınıfa ayırmama engel olmaz. İlk kategoridekiler, karşıdan gördüğüm an selamlaşmak ve hal hatır sormak için yanına yaklaştıklarım… İkinci kategoridekiler ise, “Eyvah, beni görmüş müdür acaba?” endişesiyle yolumu değiştirdiklerim! Size de öyle olmaz mı?
Başa dönecek olursam, her ne kadar ‘hayat sanatı taklit eder’ klişesi kulağa hoş gelse de işin aslı şu ki, sanat hayattan esinlenir. İyi Kötü ve Çirkin’den söz ettim ya, tıpkı filmdeki gibi gerçek hayatta da iyiler, kötüler ve çirkinler var. İyilerin iyi olduklarını, kötülerinse kötü olduklarını anlamak zor değildir. Onlar tıpkı Yin Yang gibidirler, ak ile kara… Tolstoy’un dediği gibi, kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür. Bir kere anladıktan sonra ona göre tavır alırsınız.
Peki ya çirkinler? İşte bu gruptakiler tehlikelidir! Yin midir, Yang mıdır anlaşılmaz. Tek amaçları, kendilerini dost sanan kurbanlarını menfaatleri doğrultusunda kullanmaktır. İşleri bittiğinde mükellef bir sofra hazırlarlar, ana yemek olarak sundukları spesiyalite ‘Dost Kazığı’dır! O yüzden tanış olduğum bir kişi durduk yerde benden dostum diye söz ettiğinde, zihnimde sırıtan Tuco’yu canlandırır, hemen gardımı alırım. Siz de dikkat edin, seçim zamanı çevrede bolca Tuco olur!