Son dönemlerde biraz endişeli geçen günleri düşünüp, yarınlarda bizi nelerin beklediğini kendime sorarken, bakışlarım aniden nisan sonundan beri şehrimize güzellik katan, baharın müjdesi mor ve pembe çiçekleriyle yüreğimize iyi gelen bir tabiat harikasına odaklanıverdi. İşte tam da bu pazar günü, Kandilli’den Çengelköy’e doğru giderken, çok yakın bir dostumdan ilginç hikayesini dinlediğim erguvan ağaçlarını yazmaya karar verdim.
İstanbul Boğazı’nın sahillerini süsleyen, şair ve yazarlarımıza ilham kaynağı olan bu ağacın aslında Judas Tree (Yehuda Ağacı) ismiyle anıldığını bilir miydiniz?
Erguvan ağacının tarihini araştırırsak…
Efsaneye göre, eski zamanlarda bu bitkinin çiçekleri kar beyazıydı ve narin, büyülü bir aroma yayıyordu. Bol çiçek insanları mutlu kılarken, ağacın yanında düğünler yapılıp, bayramlar kutlanırmış. Bu kutlama adetleri İsa'yı (Yeshua) ele veren, havarilerinden biri olan Yehuda (Judas)’ın hikayesine kadar devam etmiş. Yehuda İsa’yı arayan Romalılara onun yerini söylediği için Romalılar Hz. İsa’yı yakalayıp çarmıha gerer. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra
böyle bir hainlik ve hata yaptığı için pişmanlık duyan Yehuda kendini asarak cezalandırır.
Yehuda, intihar etmek için kendini güçlü bir ağaç dalına, erguvan ağacına asmış. Ve yine rivayete göre, böyle hain bir adamın dallarından sallanmasını içine sindiremeyen erguvanın, o zamana kadar beyaz açan çiçekleri utancından renk değiştirip, o günden sonra kırmızı-mor arası, pembe renkte çiçekler açmaya başlamış.
O vakitten sonra, bu ağaç Hıristiyanlık açısından önemli bir anlam kazanmış. Ağacın ismi de Judas Tree ya da Yehuda Ağacı adını almış.
Batı ve Hıristiyan aleminde bu ağacın adı bizim gibi güzelliklere ilham veren duygularla değil, tam tersine ihaneti, hatırlatmaya başlamış. Erguvan ağacı
İngilizcede ‘Judas tree’, Fransızcada ‘arbre de Judée’, Almancada ise ‘Judasbaum’ olarak geçiyor. Hepsinin anlamı da ‘Judas'ın Ağacı’...
Ünlü yazar Amos Oz ‘Yehuda’ adlı kitabında bu konuya değinmiş ve “İsa veya Yahudiler için Yeshua’ya inancı sonsuz olan Yehuda, aslında hakikaten hain değil de İsa’nın 12 havarisi içerisindeki en sadık dostu muydu?” sorusunu işlemiştir. Oz, “İsa’nın ilahiliğine çarmıhtaki son anlarına kadar inanan tek Hıristiyan, yine son ana kadar çarmıhtan ineceğine inanan ve ondan sonra yaşamayan tek Hıristiyan’ın milyonlarca insan tarafından ‘en hain Yahudi’ olarak görülmesi ne ironik” diye yazmış.
Amos Oz, “Bu kadar derin bir inanca dayanan sadakat bağı olmasa Yehuda, İsa’yı çarmıha korkmadan gitmesine zorlar ve akabinde İsa’nın her ölümlü insan gibi, çarmıha gerilmiş halinde, acıyla hayatının son bulduğuna şaşkınlıkla tanıklık ettikten sonra intihar eder miydi?” sorusunu okuyucularına yöneltti.
Roma ve Bizans’ta erguvan rengi kraliyeti temsil edermiş. Bizans’ta ise, erguvan, soylular ve imparatorlarca sahiplenilmişti.
Bu güzel ağacın Bizans İmparatorluğundan sonra da bu topraklarda olması için, İstanbul’a çeşitli bölgelerinden erguvanlar getirtilerek tüm Boğaz kıyılarına dikilmesini sağlanarak, günümüz Boğazının erguvanlarla çevrili olmasının temellerini atmışlar. Böylece, İstanbul’un mor gülü yaşamımızda ve edebiyatımızda yer almış.
Türkçeye erguvan olarak giren sözcük Nişanyan sözlüğüne göre kelime anlamının kökünü ‘Erguvan – Farsça argavān ارگوان ismini kızılımsı mor çiçekler açan bir ağaç, kızılımsı mor renk sözcüğünden almıştır. Bu sözcük Aramice/Süryanice aynı anlama gelen argānā ארגונא sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Akatça argamannu “erguvan rengi, kızıl mor” sözcüğünden alıntı ve rengiyle ilgili anlam taşıyor.
İşte tüm sosyal medyada yoğun bir şekilde paylaşılan sonu gelmeyen haberleri dinlerken, zihnimizi biraz olsun bu olumsuz veya doğruluğundan bile tam emin olamadığımız paylaşımları okumak yerine bir ara verip baharla uyanan tabiatı seyretmek bana iyi geliverdi. Fake news veya yalan haber dediğimiz yeni akımda neye inanacağımızı bilemeden kargaşalıklara ve düşüncelere yol açan yaşantımızda bir nefes alıp edebiyata geçerek Necati Cumalı’nın şiiri gibi olayları umutla karşılamaya çalışalım.
“Bir erguvanlar vardı
Pembe mi desem deli mi desem
Bu ümit olmasa içimde
Buralarda bir gün beklemem.”