Şimdiye dek veriler, sayılar kullanarak birtakım şeyleri anlatmaya çabaladım…
Yeri geldi tarihten alıntılar yapıp siyasi geçmişimizin sürekli tekrar ettiğini 70 yıl öncesinin başlıkları ve haberleri ile izah etmeye çalıştım…
Bugün bu yazı rakamsal, kurumsal, siyasal olmaktan çok öte benim için…
Ben bu yazıyı bu ülkede doğmuş büyümüş, yetişmiş, hatta hiçbir zaman buradan vazgeçememiş bir vatandaş olarak kâğıda döküyorum…
Kendim için değil.
Sadece kızım için değil…
Bütün kız çocukları ve bütün evlatlar için…
Ben buradan vazgeçersem ve umudumu kaybedersem benden öncekilere ve benden sonrakilere yalnız ayıp etmekle kalmam… Hakikati saklamak gibi son derece aşağılık bir davranış sergilemekle kendime olan saygımı yitiririm…
Medya ve siyaset içinde harmanlanmış bir ailede büyüdüm.
Dedem 1957 yerel seçimlerinde Menderes’in usulsüzlüklerini ortaya çıkarttığı için idam istemiyle yargılanmış bir hukukçu.
Hayatta inandıkları için mücadele etmiş ve ümitsizliğe asla kapılmamış bir Cumhuriyet çocuğu benim dedem! Halkın sesini duyurmaya ne pahasına olursa olsun korkmadan çabalamış bir adam, bir evlat, bir baba ve bir dede…
Cumhuriyeti tüm olanaksızlıklara rağmen, her yanı taarruz ve istila altındayken bile vazgeçmemiş, kadınlara eşya veya mülk muamelesi yapılmasını Batı’dan evvel Şark’ta mani olmayı hayata geçirmiş bir komutanın kurduğu ülkenin çocuğuyum ben!
Benim ve bu ülkenin tüm kız çocuklarının hür ve mutlu olduğu bir nizamın adil olduğunu söylemeye çekinmeyen, korkakça muhalefet etmekten utanacak kadar sorumluluk hisseden benim gibi birçok kadının, annenin, babanın endişelerinin sesiyim ben!
İş yerinde “Aman soru sorma, aman farklı bir şey söyleme, onu deme, bunu deme” laflarını daimi olarak işiten ve söyleten baskıcı düzenin yanlış olduğunu ve fikir beyanının bir hak olduğunu hatırlatmaya çekinen insanın sesiyim ben!
Benim dedem, benim Atam benim haklarım için rahatlarından, özgürlüklerinden, canlarından ve sağlıklarından olduysa benim buna sahip çıkmamam karakter noksanlığından başka bir şey değildir.
Ben tüm çocuklarda benim çocukluğumdaki gibi umut ve gurur görmek istiyorum!
Konuşmaya korkan, soru sormaya çekinen, boynu bükük, hayal kurmaktan korkan, mizahın tehlike teşkil ettiği bir ülkede yaşan gençler görmek istemiyorum.
Kendine bir gelecek görmediği için yurtdışına gitmeye çalışan insanların yuvalarından vazgeçecek, geçmişlerini terk edecek, vatanlarına küsecek kadar çaresiz kalmalarını istemiyorum.
Yanlışların doğruymuş gibi sürekli konuşulması, kimsenin hakkına sahip çıkılmadığı, bağırarak konuşan, hakaretamiz laflarla can yakan konuşmaları artık duymak istemiyorum…
Sürekli kendi gibi düşünmeyeni hedef gösteren ve bunu normalleştiren insanların vicdanlarını yoklamalarını rica ediyorum…
Birisinin konuşması, soru sorması veya fikrini söylemesi sizi niye rahatsız ediyor?
Niye susturmaya ihtiyaç duyuyorsunuz?
Washington Post’un ilk sayfasında “Democracy dies in darkness” yazar…
Kimsenin konuşup tartışamadığı yerde karanlık, karanlığın ardından ise özgürlüğün ölümü gerçekleşir…
Akıldan, ilkeden, liyakatten uzaklaşmak yalnızca iptidai bir düzene bizi hapseder…
Seçimlere az vakit kalmışken bir kadın, bir anne, bir vatandaş olarak herkesi vicdanlı ve şuurlu olmaya çağırıyorum.
Ben dedemin, Atamın bu ülkenin daha iyi günler görmesi için hayatlarını adadıklarına değdiğini görmek istiyorum! Ziyan olmuş bir rüyanın kabusa dönmesine izin vermeyecek doğru, adil ve müreffeh bir düzen için elinizi vicdanınıza koyun…
Kendinizi kandırabilirsiniz…
Bir yere kadar…
Çünkü biz size kim olduğunuzu ve yaptıklarınızı söz hatırlatacağız…
Çocuklarımızın geleceği için söz!