Kuşlar kafese

İzel ROZENTAL Köşe Yazısı
31 Mayıs 2023 Çarşamba

O gün heyecanlıydım, yeni çıkan kitabımın tanıtımı için Kadıköy’deki Barış Manço Kültür Merkezinde bir sunum yapacaktım. Günler öncesinden hazırlanmış, konuşma esnasında bir aksaklığa kurban gitmemek için aklıma gelebilecek bütün önlemleri almıştım. Biri hariç!

Pırıl kıyafetim, gıcır pabuçlarım, sırtımda bilgisayarımı taşıdığım çanta, ‘gösteri’ saatine yarım saat kala kapıdan çıktım. Evimizden sanat merkezine yürüyerek en fazla on beş dakikada ulaşabilirdim, bu da bana sahnedeki teçhizatı denemek için yeterli zamanı sağlardı.

Tam Kadıköy Çarşısından yukarı, Moda Caddesine doğru köşeyi dönmüştüm ki, yukarıdan kaldırıma yansıyan bir gölgenin hızla yaklaştığını fark ettim. Kafamı kaldırıp baktığımda artık çok geçti! Pike yapan iri kuş, bir bombardıman uçağı gibi barsaklarında ne var ne yok üzerime boşaltmış, aynı hızla gözden kaybolmuştu! Üstüm başım, lacivert ceketim, ütülü pantolonum, bilgisayar çantam, gıcır pabuçlarım, hepsi sarılı beyazlı, hatta yer yer kahverengili yeşilli bir pisliğe bulanmıştı. Bir refleksle elimi saçlarıma götürdüm, yapış yapıştı. Koku ise iğrenç ötesiydi!

Tanımıştım onu, apartmanımızın önündeki ıhlamur ağacına yuva yapan üç yavrulu karga ailesine musallat olan obez martıydı. Mahallemizdeki hayvansever komşuların kediler için bıraktıklarını mamaları yemekten şişmanlamış, uçan fil Dumbo’yu andırıyordu. Karşı binanın damından sürekli penceremizi izlerdi. Ne zaman kargaların yemesi için pervaza bir lokma beyaz peynir bıraksam, daha kargalar harekete geçemeden, hızla dalıp tek bir gaga darbesiyle midesine indiriyordu. Çekik gözlerinin merkezindeki nokta kadar göz bebekleri, kancayı andıran sarı gagasıyla birleşince, profilden yırtıcı bir şahine benziyordu, karikatürcü gözüyle tabii…

Yavru kargaların gıdasını bu hınzır martıya kaptırmamak için çeşitli yöntemler geliştirmiştim. Pencerenin bir köşesine beyaz peynire benzer kağıttan bir topak yerleştiriyor, martı saldırır saldırmaz diğer köşeye gerçek peynir parçasını bırakıyordum. Fakat martı kurnazdı. Üçüncü keresinde numarayı yutmadı ve sahte peynire yönelmeyerek ikinci parçayı bekledi. Ben de taktik değiştirip, önce peyniri bırakmaya başladım. Derken aramızda amansız bir taktik savaşı başladı. Kazanan genellikle o olunca, hiç yapmamam gereken bir yönteme başvurup şiddet uyguladım. Dedemin emektar bastonunu ileri geri sallayarak onu kovalamaya başladım. Bir müddet sonra, daha peynir lokmasını pencerenin pervazına bırakır bırakmaz bastonun ucunu gösterdiğimde savaşın galibi belli olmuştu, ben kazanmıştım!

Meğer beni kollarmış! O gün, giyinip kuşandığımı görmüş, köşeyi dönmemi ve sokağın ortasına kadar yürümemi beklemiş, hedefe kitlenerek kim bilir midesinde ne zamandır biriktirdiği onca pisliği üzerime boca etmişti! Mecburen eve dönmüş, alel acele duş aldıktan sonra koşturmuş, nefes nefese de olsa birkaç dakikalık gecikmeyle kendi sunumuma yetişebilmiştim. Anlaşılan obez martıyla savaşımız sürecekti…

Fakat geçenlerde okuduğum bir haber beni derinden etkiledi. Meğer dünya üzerindeki şehir kuşları popülasyonu hızla azalıyormuş! Avrupa'da yaklaşık kırk yıldır ortalama olarak her yıl 20 milyon kuş kayboluyormuş. Bu da 1980'den bu yana 800 milyon kuş anlamına geliyor. Örneğin serçe popülasyonu yüzde 64 oranında azalırken, kırk yılda karga, martı, kırlangıç gibi şehir kuşları yüzde 28 oranında azalmış! Avrupa'daki kuş popülasyonlarının çöküşünde gübrelerin ve böcek ilaçlarının rolü büyükmüş…

Bu haberi okuduktan sonra içimi bir derin hüzün kapladı. İstanbul’u hiç martısız düşünebilir misiniz? Denizle bağını ne denli koparmışsa da martı, İstanbul’un siluetiyle bütünleşmiş bir simgedir.

Bir de güvercinlerimiz vardır. Yok, sevgili Hrant Dink’in kendisini özdeşleştirdiği özgür fakat ürkek güvercin değil sözünü ettiklerim. Bizim güvercinimiz iyice evcilleşmiştir, ne insanlardan ne de arabalardan korkar. Parkları ve cami avlularını mesken edinmiştir. Havada takla atmakta üzerine yoktur. Üstüne pislediklerine uğur getirdiği söylentisi yaygındır. Özgürlüğü ise tartışılır, güvercinler yönlerini bulabilme yeteneğine sahip olduklarından, ne kadar uzaklaşsalar bir avuç yem uğruna sonunda kafeslerine geri dönerler. Nuh Peygamberimiz gemideki onca kuşun arasından dış dünyaya bir güvercin göndermeyi bu yüzden tercih etmiş olmalı.

Pencereden baktım, uyanık martı karşıda, çatıdaki yerini almış beni gözlüyor. Kargaların yuvasındaysa yaşam sürüyor. Yavrulardan biri, en irisi, gagasını doksan derece açmış, kıpır kıpır, annesinin kursağındaki tüm mamayı kardeşlerinden önce tüketme telaşında. Çevredeyse güvercin yok; onlar kafeslerinde huzur içinde ‘gurulduyor’ olmalılar… Şehir kuşlarının gündelik yaşamı bizimkine ne kadar benziyor!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün