Yeşile, maviye, suya, havaya, dostluğa doyabilir mi insan? Doyamıyor. Dengeleniyor ancak. Ve seyrediyor. Neyin gerçekten önemli olduğunu hatırlıyor. Özünü hatırlıyor. Rize’nin Tar Deresi Bulut Şelalesindeyiz. Bu yeşil evrende, ayaklarım şelalenin hemen altında oluşan gölde buz gibi suda seyrederken etrafı, düşünüyorum. Suyun akışına direnç gösteren taşlar olmasa, şelale de şelale olmayacak. Taşların suya gösterdiği direnç ne kadar yüksekse şelale o kadar güçlü. Düşünüyorum. Belki de direnmek yerine seyretmek gerek bazan. Olanı, olmayanı seyretmek… Derin derin içine çekmek gerek havayı, kokuyu… Soğuğu bazan ya da sıcağı. Isınmak yaz güneşinde… Islanmak yağmurunda… Barışmak varoluşla… Aynı anda, hatırlatıyor sevgili Ali Canip Olgunlu “Hep aynı yağmur biliyor musunuz? On bin yıl önce de aynı yağmurdu, şimdi de aynı yağmur. Bin yıl önce kimin başına düşüyorsa aynı şekilde bizim başımıza düşüyor. Sokrates’in kafasına düşen su, Heraklitos’un, Mevlana’nın kafasına düşen su, sizin başınıza da düşüyor. O yüzden yağmur sularını biriktirmek çok güzeldir. Yağmurda ıslanmak da güzeldir. Bunu bilmeyen insanlar yağmurdan kaçarlar. Bu bilindiği zaman yağmurdan kaçılmaz.”
Yağmurda ıslanmak… Ormanı çekmek içine. Ormanı dinlemek… İzlemek. Yaşamak!
Tokyo’daki Nippon Tıp Okulu profesörü, Japonya Orman Tıbbı Topluluğu Başkanı Dr. Quing Li’ye göre “Ağaçlar onları bakterilerden, böceklerden ve mantarlardan korumak için fitosidler salgılar. Phyton (fiton), bitki için ‘yeşil’dir ve cid(sid) ise ‘öldürmek’ demektir. Fitosid ağaçlar arasındaki iletişim yolunun bir parçasıdır: Ağaçların birbirleriyle konuşma şeklidir. Havadaki fitosidlerin konsantrasyonu, yıl boyunca meydana gelen sıcaklığa ve diğer değişikliklere bağlıdır. Hava ne kadar sıcaksa, bölgede o kadar çok fitosid vardır.” Bir çalışmaya göre fitosidleri solumak stres hormon seviyelerimizi düşürüyor, moralimizi yükseltiyor ve bağışıklık sistemimizin önemli bir parçası olan doğal öldürücü hücre aktivitesini yükseltiyor.
Ayrıca, ormanda topraktan yayılan mycobacterium vaccae isimli bir bakteri var. Yaygın ve zararsız olan bu bakteriyi ormanda yürürken soludukça, kendimizi daha mutlu hissediyoruz. Dr. Quing Li, ‘Orman Banyosu: Ağaçlar Sağlık ve Mutluluğu Bulmanıza Nasıl Yardımcı Olabilir’ isimli kitabında bu bakteri hakkındaki çalışmaları şöyle aktarıyor:
“Mycobacterium vaccae'nin faydaları, Londra'daki Royal Marsden Hastanesinde onkolog olan Dr. Mary O'Brien tarafından neredeyse tesadüfen keşfedildi. Dr. O'Brien, akciğer kanseri olan hastalara M. Vaccae enjekte etmenin bağışıklık sistemlerini güçlendirip hastalıklarla savaşmalarına yardımcı olup olmayacağını görmek için bir deney yürütüyordu. Deneyi bunun olduğuna dair bir kanıt bulamadı, ancak beklenmedik bir iyileşme sağladı: bakteri enjeksiyonu 'hastanın yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirdi.' Hastaları daha pozitif hissettiklerini, daha yüksek enerji düzeylerine ve daha iyi bilişsel işlevlere sahip olduklarını bildirdiler.”
Karagöl’deyiz. Yeşilin her tonu yansıyor gölün suları. Gerçek ve yansıma birbirine karışıyor. Karagöl… Adı kara ama kendi… Kendi yeşil, tonlarca yeşil… Kendi kuş cıvıltısı… Kendi kurbağa vıraklaması… Kendi huzur! Tam bir nefes anı. İnsanlara orman içindeki bu göl çevresine konuşmayı yasaklamaları gerek. Hani bazı tatil köylerinde sessizlik alanları vardır ya… Öyle olmalı burası da. Bırak konuşmayı adımımı atarken bile dikkatli olmak istedim. Yer yer ahşap köprülerde yürürken kendi adımımın sesi rahatsız etti beni. Nasıl daha hafif basabilirim diye düşündüm. Nasıl hafifleyebilirim? Nasıl daha sessizleşebilirim? Nasıl eriyebilirim doğanın içinde? Kokusunda, sesinde, yeşilinde… Öylesine yavaşlamalı, öylesine hafif basmalı… Toprağı ezmekten çekinircesine basmalı… Hele bizim gibi turizm mevsimi başlamadan, henüz kalabalıklar yığılmadan gelmişseniz doğada bir başınıza yürüyüşler orman banyolarına* dönüşüyor. Öylesine hafif ve öylesine yavaş yürüdükçe hafifliyor insanın bedeni de… Yüreği de… Ruhu da… Duyularınız açılıyor. Neredeyse her bir minik böceğin kıpırdamasını ve hatta her bir yaprağın büyürken açılmasının sesini duymaya başlıyorsunuz. Bu fiziksel bir aktivite değil. Bu bir doğada varoluş, doğa ile bütünleşme hali. Doğadan ayrı olduğumuz bilincinden koptuğunuz, doğanın ta kendisi olduğumuzu idrak etme hali.
Meraklısına Not:
Japon kültüründe Shinrin-yoku olarak bilinen orman banyosu pratiği son yıllarda Batı dünyasında da tanınmaya başladı. Temelde doğanın beş duyunuz -koku alma, dokunma, duyma, görme ve hatta tat alma- üzerinden sizi yıkamasına izin verme pratiği olarak tanımlanabilir..