Sevgili Şalom okuyucuları;
Yaklaşık beş senedir gazetemizde röportajlarımla sizlerle beraberim. 21 yıllık tecrübeye sahip bir basın mensubu olmama rağmen, yazmakla ilgili her şey beni ilk günkü gibi heyecanlandırıyor. Bundan sonra aynı zamanda ‘Yaşam’ sayfasında yayınlanacak köşemden sesleneceğim. Yazılarımın çerçevesini belirlerken her daim sonsuz anlayış ve yeniliğe karşı hoşgörülü bakışlarıyla, destekleyici ve vizyoner tavırlarıyla beni motive eden Genel Yayın Yönetmenimiz İvo Molinas ve Yayın Koordinatörümüz Virna Gümüşgerdan başta olmak üzere tüm ekip ve dostlarıma teşekkür ediyorum.
Köşemin ismi ‘Birbirimizin Başka Yüzleriyiz’. Mayalar’da selamlaşırken söylenen bu cümle aslında hiçbirimizin diğerinden farklı olmadığını vurguluyor. Şimdi ve gelecekteki satırlarımda her zaman bu felsefeye uygun davranmaya çalışacağım. Yazılarımda da her konuyu görmeniz mümkün olacak; sinema, müzik, etkinlik, ekonomi, gezi, izlenimler… Aklınıza ne gelirse. Lafı fazla uzatmadan sizi kapıdan içeri buyur etmek istiyorum. Hoş geldiniz ve iyi okumalar.
KORE FENOMENİ VE SOSYAL İZOLASYON!
Son günlerde ergenlik döneminde çocukları olan dostlarımla vakit geçirince, aslında her birinin aynı konudan bahsettiğine şahit oldum. Gençliğinin baharındaki çocuklar sürekli Kore animeleri izliyor, dijital platformlardaki K-Dramalar’a tutku derecesinde bağlanıyor ya da BTS/ Blackpink gibi gruplar başta olmak üzere K-Pop müzikleriyle coşkunun en üst seviyesini yaşıyorlarmış.
Kore trendinin yayılması, birkaç sene öncesine denk geliyor bildiğimiz üzere. Fakat ebeveynlerin gözlemlerine göre, gençlerdeki Kore sevdası pandemi ve sonrasında iyice artmış. Bununla birlikte İstanbul’da gün geçtikçe daha fazla Kore restoranı açılıyor; Kore kültürünü/ dilini öğrenmek isteyen gençler ise kursların kapısını aşındırıyormuş. Konuyu ilginç bulunca, alanında uzman çocuk ve ergen psikologlarından görüş almak istedim ve bakın ardında ne çıktı?
Mesleğinin tanınmış isimlerinden Doç. Dr. Veysi Çeri, “Çok ilginç ve yaygın bir fenomen bu. Filmler, müziklerle birlikte yükselen trend gençlerin kendini bu karakterlerle özdeşleştirmesine sebep oluyor. Sadece gözlemsel ve sübjektif bir veri olarak paylaşabilirim ki özellikle animeleri fazla izleyen çocuk ve gençlerimizde depresif bir hava oluştuğunu fark ediyorum. İçine kapanıyorlar ve sosyalleşme isteğinde azalma oluyor. Ayrıca cinsiyetsizlik vurgusunu da unutmamak gerek. Tiktok gibi platformlar da bu fenomenin yayılmasında çok etkili” cümleleriyle farklı bir noktaya dikkat çekiyor.
Aynı bağlamda yıllarca azınlık okullarında çalışan Uzman Klinik Psikolog Rafi Balıkçı da yaşadığı bir deneyimi paylaşarak “Bugün bir arkadaşım 15 yaşındaki çocuğunu odadan çıkaramadığı için beni aradı. Günlerce kapanıyor ve altı gün yıkanmadığı dahi oluyormuş. Güncel olarak nelerle ilgilendiğini sordum, Japon animelerine sarmış. Kore yapımlarını da izleyen çok gencimiz var. Netflix gibi platformlar da bu zevki kolay ulaşılabilir hale getiriyor. Sonuç olarak sosyal fobi ve izolasyon gibi durumlara rastlıyoruz. Japonya’da bu hastalığın ismi hikikomori. Çocukların giyim tarzlarına, kendini ifade ediş şekillerine kadar her şeye yansıyor” açıklamasında bulunuyor.
Hızla büyüyen bu trendin sosyoloji ve psikoloji konusunda çalışan uzmanlar tarafından bilimsel verilerle araştırılması gerekiyor. Çünkü emin olun, bu konuyu daha çok uzun süre konuşacağız.
DİKKATLİ OLUN: 23- 24 HAZİRAN’DA PORTO’DA KAFANIZA ÇEKİÇLE VURABİLİRLER!
Başlığı okuyunca hemen paniğe kapıldınız değil mi? Durun, korkmayın! Bu bilgiyi 14 yıldır Portekiz’de yaşayan, Türkiye’yi Porto gibi kulüplerde aldığı görevlerle layığıyla temsil eden sevgili dostum Gökhan Bozkurt’un ‘Portekiz Hakkında Her Şey’ isimli kitabından öğrendim. Her sene 23-24 Haziran’da Porto’da düzenlenen São João Festivali’nde Portekiz halkı içi hava dolu plastik çekiçlerle sokağa çıkarak mutlu olduğunu belli etmek adına başka insanların kafasına çekiçlerle dokunurmuş. Bunu bazen de Portekizli erkekler, tanışmak istedikleri kızlara sevimli bir taktik olarak uyguluyormuş.
Ne kadar güzel bir detay! Kitabımız o kadar sürükleyici bilgilerle dolu ki 187 sayfayı bir günde bitirdim. Portekiz’in tarihinden, denizcilerine; Cristiano Ronaldo, Jose Mourinho gibi futbol yıldızlarından; Fernando Pessoa, Jose Saramago gibi yazarlarına dek tarihe imza atmış birçok önemli isme değinen eser, Portekiz’e gittiğinizde gerçek bir Portekizli gibi yaşayabilme/ davranabilme kabiliyetini aşılıyor. Hangi yemekleri yiyeceğinizden, hangi festivallere katılacağınıza, hatta görgü kurallarına ve iş görüşmelerinde nasıl davranılması gerektiğine dek her şeyi Portekiz’de yaşayan bir TC vatandaşı tarafından yazılan bu ilk Türkçe kitapta bulabilirsiniz. Bozkurt, üslubunu da okuyucuyla konuşur havasında kullandığından, size zaman tüneline binip atalarımızın yaşadığı yerleri ziyaret etmek kalıyor. Devamı belki de bir röportaj konusu. (Sabredemem diyenler için kitapyurdu.com adresini de buraya bırakıyorum.)