Artık hangi sağlık kuruluşuna gitseniz, ‘günaydın’ dendikten sonra iki soru sorulur. “Sigortanız var mı? Ayakta mı yatarak mı?”
Çok uzun zaman önce oğlum yazlıkta bisikletten düşüp yaralandığında dispansere gitmiş, oradan da hastaneye yönlendirilmiştik. Henüz Kartal’a deniz ambülansı hizmete girmemişti. Aynı hızla vapura binmiş, şehirde hastaneye ulaşmıştık. Ortopedist gereken tetkikleri yapmış, bacak alçıya alınmıştı. Bekleme odasında otururken birden paniklemiştim. Evden telaşla çıkmıştım, yanımda yeterli nakit var mıydı? Kredi kartı henüz yaygın değildi. Özel sağlık sigortası ise yeni yeni duyulmaya başlanmıştı. Tedavi bitip vezneye yöneldiğimde aldığım sıkıntıyı hâlâ anımsarım. Neyse ki sorun çıkmamıştı.
Aynı gece eşime sağlık sigortasının her şekilde elzem olduğunu söylemiş, benzer bir durum daha yaşanmaması için yaptırmamız konusunda ısrar etmiştim. Araştırmamız uzun sürmedi. Zaten o günlerde fazla seçenek yoktu. Sigorta şirketleri yeni müşteri kazanmak için her tür yakınlığı gösteriyordu. Grup sigortası yapmanın daha avantajlı olduğunu öğrendiğimizde arkadaşlarla toplanmış, hangi şirketle çalışacağımıza karar vermiştik.
“Ayakta mı, yatarak mı”nın sözü geçmemiş, en kapsamlı poliçe hangisiyse onda anlaşmıştık. Yurt içi, yurt dışı; her tür seçenek dâhildi. Başka türlüsü aklımıza bile gelmemişti. Yıllık primler ise elektrik, su, havagazı kadar doğal meblağlardı. O yaşlarda fazla bir sağlık sorunu olmadığından, ‘hasar’ da söz konusu değildi.
↔↔↔
On sekiz yaşıma gelip imza yetkisine sahip olduğumda babam, “Konu ne olursa olsun, içeriğini okumadan imza atmayacaksın” uyarısını yapmıştı. Söz konusu prensibi günümüze dek hep uyguladım. Buna tek istisna, sağlık dâhil olmak üzere tüm sigorta poliçeleridir. Nedenine gelince… Başlattığımız ‘geniş kapsamlı’ sağlık sigortası poliçesini uzun süre madde madde okudum. Okumakla da kalmayıp takıldığım yerde acenteye sorularımı sordum.
Yıllar insanı daha deneyimli, dolayısıyla daha akılcı kararlar almaya mecbur ediyor. Ekonomik koşullar yaşamın genelini zorlaştırmaya başladığında, alışageldiğimiz kimi harcamalar, doğallığını yitirmeye başladı. Sigorta primleri akıl almaz boyuta ulaşmış, önce yurtdışı, ardından ‘ayakta’ seçenekleri iptal edilmişti. Bu süreçte poliçelerde sıralanan maddelere de kısıtlamalar geldi. ‘Dâhil değil’ sözcükleri cümlelerin içine çok akıllıca ilave ediliyordu. Bir süre sonra bilmece haline gelen poliçeleri incelemekten vazgeçtim. Ne yapsanız içerik kurumun lehine işliyordu.
↔↔↔
Herhangi bir sorunla hastaneye girdiğimizde ilk temenni sağlığımıza kavuşup taburcu olmaktır. Özel sağlık kuruluşlarının temennisi ise durumdan mümkün olduğunca kâr etmektir.
Bir süre önce küçük bir müdahale için, ‘komşu kapısı’ olarak adlandırdığımız hastanede tedavi gördük. Şimdiye kadar hastane faturalarına dikkat etmek gibi bir alışkanlığım yoktu. Toplamı bilmek yeterliydi. Çok merak ettiysem doktora ayrılan kısma göz atardım. Bu kez nasıl olduysa kontrol etme ihtiyacını hissettim. İçimden üç harfli bir kelime geçtiğini inkâr etmeyeceğim.
Evde ziyarete gelen yeğenim kenarda duran omuz askısını gördüğünde, gülerek “Hastaneden mi yürüttün?” deyince, “Yürütmedim, anlımın akıyla aldım” şeklinde yanıtladım. ‘HD’ (her şey dahil) politikası yürürlükteydi…
Sağlıkla kalın.